29 Ocak 2017 Pazar

AYRIKOTUM..

             Hangi sapkın kafanın rüzgâra savurduğu bilinmeyen; ama hukuksal bir tarafı olmadığı gibi birbirini çizen maddelerle de dolu böylesi bir ucube Anayasa taslağına bakınca, aklı başında her Âdemoğlunun irkilmemesi mümkün değildir. Acaba diyorum, yoksa Bahçeli mi ruhunda gizlediği Şeytana karalattı bu uçuk ve aptalca taslağı diye soruyorum da kendime.

            Oldubittiyle Meclisten alelacele geçirilen taslağın kaçık maddelerine bakılınca da dejenere bir ruhun bu soğuk esprisi, bir Mafya tokadı gibi çarpıyor adamın suratına. Yoksa şaka mı bu, diye de düşünüyor insan elinde olmadan. Asgari müştereklerde bile kabulü olmayan, buna rağmen azami müştereklerde anlaşmaya zorlayan böyle bir tasarının, ülkemi ancak salt bir Mafya cennetine dönüştüreceğinin, sıradan bir vatandaş olarak ve kimseden yardım almadan yine de bilincine varabiliyorum.

            Ve kendi adıma da çok iyi teşhis edebiliyorum ki sadece referandum böyle bir geçiş döneminin realize edilebilmesinin önünü alabilecek tek araç olacaktır. Diğer sıradan vatandaşlarıma da zorunlu olarak, gözlerini dört açmalarını, milli müktesebatlarının her şeyin üstünde olduğunu, bunu pekiştirenin de Anayasamızın asla değiştirilemez ilk dört maddesi olduğunu, önemle ve özenle bilhassa belirtmek istiyorum.  

Milli Müktesebatımızın ilelebet muhafaza edilebilmesinin tek yolunun da, tam bağımsız, Kuvayı milliye ruhu taşıyan milli bir Atatürk Meclisi olduğunu, kendilerinin ise yüce Türkiye Cumhuriyetinin Türk vatandaş kimliği sahibi bireyleri olduğunu, biran bile akıllarından çıkarmamaları gerektiğini ve bu bağlamda da onlara, tahrik ve iğfal edici yalanlara kanmamalarını, muhaliflerin oyunlarına asla gelmemelerini tavsiye etmek zorunda olduğumu da hissediyorum.


ABD Trumph ile yeni bir siyasa arasında veya klasik Amerikancı siyasetin marjinalleşmesi aşamasındadır. Nitekim Federasyonlarda ilk çatlaklar belirmeye, federatif birlik giderek alarm vermeye de başlamıştır. Daha önceleri de defalarca yazdığım gibi ABD’nin gelecekteki günahlarının da sorumluluğunu taşımak istemeyen Federasyonları, ayrılık temayülleri göstermeye ister istemez başlayacaklardı esasen. Bayraklarında acaba yıldız kalacak mı, yakın zaman, özellikle de Trumph geleceği, bunu da bize gösterecektir nasılsa.

            Yeni bir Dünya harbi arifesinde bize bakıyorum da, milletçe kandırık olmuşuz. Hala aynı havadan gidiyoruz. Kıçı sıkışan ben kandırıldım diyor. Yani bu bir özür dilemek mi oluyor şimdilerde. Menfaat aslında egodur. Bebek bile egoyla doğar. Doğuşundan itibaren anasının memesini araştıran bebeğinize empati oluşturun, sizde anlarsınız.

            Yani ego her canlının ki buna bahçemdeki ayrıkotu da dâhil olmak üzere – ki bırakın vatanımı, bahçem kuruduğu zaman onu bile arıyorum - ayrılmaz bütünüdür. Egosunun ihtiyaçlarını ya da ihtiraslarını eksiksiz yerine getiren, bir ifadeyle akıllıymış. Oysa ona akıllı denmez. Akıl farklı bir şeydir, ahlak, adalet ve mantıkla özdeştir. Zaman ve tecrübeyle gelişir, anlam kazanır, sahibini yüceltir. Akıllarıyla yücelmiş kişileri analiz edince, onlarda egolarının asla ön planda olmadığını, şaşılacak bir isabetle hemen fark ederiz.

            O halde benmerkezinin doğrultusunu, yaşam felsefesi yapmış, ‘BENDEN SONRA TUFAN’ diyen birisine, şimdi nasıl akıllı diyebilirsiniz? Her Dinde kötülük sembolü olarak var olan Şeytan, gerçekte egonun sembolüdür. Ve doğuştan itibaren var olan egoya, yani ilkel akla işaret eder. Dolayısıyla Şeytana da akıllı denemez aslında. Tıpkı kafası sadece meluna, menfura, şirke çalışana da denemeyeceği gibi. 7X24 aldatıp durun kendinizi; ama düşün bu milletin yakasından. Hz. Muhammed tabiriyle de; sizler biatkârsınız, imankâr değil. Çatlak kerestenizden çatı bile onarılamaz. Sizin kuşunuz dahi bu millete ötmez.



            Rusya Suriye de Kürt özerkliği istiyor diye tu kaka mı oldu şimdi. İster ister sen kendine bak. Senden de neler istiyorlar, her isteneni verirsen sana ne kalır ki. Hani meşhur laf vardır, “ha sana, ha bana ….m kaldı Hasan’a”. Suriye başka, Türkiye başkadır. Yüz yıl geleneği çok partili Demokratik Cumhuriyet sistemi ve Anayasasıyla halvet olmuş bir Türkiye ile bir Arap Otokrasisini, nasıl aynı kefeye koyarsın. Onlar henüz deneme, yanılma ve ümmet dönemindeler. Yani onlarda henüz ne eksen biçersin.

            Karşında ümmet ilkelini aşmış koskoca bağımsız Kemalist Türkiye Cumhuriyeti var. Akıllı ol da bunu bütün ilke ve erdemiyle muhafaza etmeye bak sen. Bak ki kimse senden, sen vermedikçe zorla bir çöp bile alamasın. İşte herifler sizleri kullanarak boşuna mı yüz yılın kültürünü aşağı çekerek, aradaki farkı yok etmeye çalışıyorlar sanıyorsun. Yani sen de onlarla aynı seviyede, aynı masaya yatasın ki sen de aynı sırtlanlara meze olasın. Akıllı ol da öyle olma! Ya da yok ol! Keyfin bilir! Ama Türk Milletiyle olmaz o düşündüğün.

            Hele de Atatürk gibi bir insanüstünden kutsal bir emanet almışsan. Akıllı olacak, onu ebediyen muhafaza edecek, ite, bite, meluna, çakala harcatmayacaksın. Adam sizlerden oluşan bir ümmeti, Ortadoğu adlı cadı kazanının dibinden çekip, Cumhuriyet şemsiyesinin milli güvencesi altında, özgün bir ulus millete dönüştürdü. Yine de o kazanın dibine yatmak istiyorsanız, layığınızı sizde bulacaksınız nasıl olsa.

            Burası Ortadoğu’dur bugünden yarına kimin ne olacağı hiç bilinmez. Sen ki tarihin eblehe verdiği ve bir daha da vermeyeceği bir şans olan Atatürk ve onun mirasını mı reddediyorsun? Unutma ki senin de yaşam saatin bir gün duracaktır.  İnsanoğlu ölmekten değil; ama nasıl öleceğinden korkar aslında. Bir yatağında mışıl mışıl yarı uykuda, ailesiyle vedalaşarak ayrılmak var. Bir de bazı sapsız, yüzkarası Derebeyleri gibi sokaklarda çuval döküntüleri halinde, dağılarak, reziline ve definsiz çukura atılmak var.

Yani donsuz doğdun, öyle de gideceksin. Çünkü sende bir gün o tellağın önüne çıplak ve cansız bedeninle yatırılacaksın. Vasiyetin bile olsa, yine de adam seni bildiği gibi evirip, çevirip, biçimine göre de ovalayacaktır. Hele bir de FETÖ’cüyse yaptı Allah işini artık. Çünkü tarih sizin kafalar için hep bir tekerrür olmuştur, öyle de kalacaktır. Zira ne hazindir ki o fasit dairenin dışına çıkacak yetiniz ve yeteneğiniz yoktur.

Bak çevrendeki modası geçmiş, kalkınmış Batı da ise kemikleri bile kalmamış lider bozuntularına, belki ne dediğimi daha iyi anlarsın. Sizler geçmişinize mum tutmaya çalışıyorsunuz. Oysa ötekilerin güneş hep önlerini aydınlatıyor ve ona doğru gidiyorlar. Arkalarında bıraktıkları karanlık ise, yeni çıkmaz sokaklara sapmamaları, tuzaklara, kör kuyulara düşmemeleri için muhteşem bir eğitim oluyor sadece. Ah keşke biraz bir şeyler öğrenebilseydiniz o yüce Atatürk’ten. Yine de geri kazanım şansınızı kullanmak isterseniz, NUTUK ile ama anlamak üzere okuyarak başlayın o zaman.
           

            Yani neresinden bakarsan bak; ama önce bu gözlükle bakman gerekiyor kendi habitatına ve çevrende ki o bitmez ego kavgasının tarih boyunca komplo bazlı yaşam öyküsüne, arkadaş. İnanırsın veya inanmazsın; ama bil ki dediklerimi sonunda, aynen sende yaşarsın…
                                                                   
Serendip Altındal


20 Ocak 2017 Cuma

SİNSİ PARILTILAR..

           Terör yaftalı IŞİD, PYD, PKK vs. her neyse, siyasanın emperyalist ucubesini, Ortadoğu’ya egemen kılmak üzere teşkil edilen sırtlan mangalarına, önce paralı asker toplamak gerekiyordu. İşte süreç içinde bu sürüler yeterli oranlarda devşirildikten sonra, var olan ulus Devletleri paralayarak, farklı kulvarlar, renkler ve formatlarda yerel Federasyonlar kurmak üzere sahneye bir anda sürülüverdiler.

            Çoğunlukla günahsız kanları döküldü, aileler bölündü, şehirler harap oldu ve milyonlarca evsiz, yurtsuz mülteci çoluk, çocuk yollara düştü, heder oldu, daha da beter oldu. Istıraplarından sorumlu emperyalist Batı ise bu mazlumların çektikleri acıya duyarsız kaldı. Ve geçen süreçte Ortadoğu’nun daha önce çizilen yeni yüzü, yavaş yavaş belirmeye başladı. Hikâyenin gerisi de bildiğiniz gibi halen yazılıyor. İşte bu yeni yapılanmayla oluşacak vahim geleceği, önemi itibarıyla doğru yorumlaması, TSK’mızın, bugün Suriye’de olma nedenlerinden birisidir.

            Diğer nedeni, çok daha öncelerinden beri iğneden ipliğine, emperyalist payandasıyla başımıza musallat edilen çakma Kürt Federasyonunun tetikçisi olan PKK Lejyonunu da besleyecek olan, Suriye, Irak sırtlarında oluşturulmaya çalışılan Kürt koridoruna iltihakın önünü kapatarak, sınırımızda oluşacak ve bize de bulaşacak olan sıtma bataklığını da, oluşamadan kurutmaktır.

            Temel konu İslam olunca; en zengin ve stratejik statüye sahip Ortadoğu’da, Dünya hükümranlığı adına emperyalist egonun ömrünü uzatmaya yönelik en kullanışlı aracın, Vatikan uzmanlarınca iyice irdelenip, manipüle edilerek şirazesinden saptırılmış bir İslam olacağı da anlaşılmıştır. İşte bu nedenle de bizim de hatırı sayılır bir azametle içinde olduğumuz bu bölgede, yeni bir sanal İslam’ın yüceltilmesi elzem olmuştur.

            Ve aynı bağlamda Ulusal Bekamızın devamı için olmazsa olmaz olan, Kemalizm ve banisi Atatürk, nasıl istenmeyenler listesinin başına oturtuldularsa; Hz. Muhammed’in Sosyal İslam birliği ve İslam’ın özeği olan Ehli Beyt de aynı nedenlerle kara listenin başına alınmıştır.

Çünkü hesaplarına göre şayet bu ögeler dıştalanmasalardı, büyük umutlar besledikleri çakma İslam projesi, tavuk yemine dönüşürdü. Şimdi bu projeye yakın bir gelecekte sahte bir Peygamber bulacakları da kesindir. Öncelikli adayları Gülen idi; ama malum sebeplerle bu iş şimdilik yattı, artık zaman ne gösterir bilinmez. Bakarsınız Erdoğan’ı yapıverirler!


            Çoğunlukla yetişme çağında ki gençlerden oluşan İslam yaftalı terörist ordularına yeni müritler bulmanın, Batı’da daha da kolay ve ucuz olabileceğini tespit ettiler. Çünkü altyapı zengini yani daha bilgili ve danışacak büyükleri olan Müslüman geleneğe sahip, duayeni bol bir çevrede yetişen gençlere sanal İslam’ı benimsetmek, Batılı cahil, o kadar fazla da yeni şeyler öğrenmeye iştahlı ve gizem bahçelerinde gezinmeye de hayli meraklı gençlerin yanında, deveye hendek atlatmakla müsaviydi.

            Bu bağlamda, en ideal araç olan uluslararası NET i  (Internet) kullandılar. Sanal kimlikle, iyi lisan bilir, sahte Vatikan İmamlarını sosyal medyaya saldılar, hedefe alınan saf gençleri de kızlı, oğlanlı çeşitli mizansenler, senaryolar, binbirgece, cennet ve cehennem fantezileriyle iğfal ederek, onları adaletsiz dünyayı düzeltecek sanal kahramanlara figüre ederek,  tuzak-kamplarına dâhil ettiler.

Batılı emperyalist düzenin teslimiyet varoşlarındaki betonarme fakirhanelerinde, yoklukla; ama çaresizlikliklerini unutturmak için de alıştırıldıkları uyuşturucularla büyümeye çalışan bu genç çiçekler, böylece terör bahçelerinde açamadan solup gittiler, gitmekteler.

Doğulu Müslüman gençlerin küçükken Doğuda ki eğitim kamplarına düşenlerinin dışında kalan daha yetişkinleri - ki bunlar çoğunluktur -  ise alacakları yeşil Dolarlarla ilgileniyorlardı aslında sadece, zira onların kafaları, çevrelerinde mebzul miktarlardaki din sarraflarının çakma tanrı safsatalarıyla yeterinden fazla doludur esasen. Bütün bu garipleri haralardaki sığırlar gibi güden kara maskeliler ise düştükleri tuzağın farkına varıp ayrılmak isteyenlere vahşet dolu işkenceli ölümler tertipliyor, vesileyle diğerlerine de korku salıyorlardı.

İşte bir yanda bunca uğraş verilip, paralar dökülüyorken, elbette ana hedef olan Türkiye’de de Yeni Osmanlı dümeniyle karışık, irticai İmamet dönemine geçilmeliydi. Bunun içinde iradeyi tamamen kendi elinde toplayacak bir çakma Başkana pardon Sultan’a ihtiyaç vardı. Ama her şeyden önce de Anayasa buna geçit vermeliydi. O halde öncelikle anayasa ve bilhassa da ilk dört maddesinden kurtulunmalıydı.

Nasıl mı? 15 Temmuz kurgu darbesinin ürünü OHAL ve KHK’lar işte bunun için vardılar. Mecliste salt iyi niyetinden başka, eti, butu yeterli olmayan CHP’nin dışında, başka da işe yarar muhalefet olmayınca, bu günlere gelmemiz hiç de zor olmadı. Peki, hepsi bu kadar mı? Hayır, hiç sanmıyorum. Bekleyelim ve bu filmin sonunu, Emmioğlu + Vatandaş  = Ordumillet bileşkesinde hep birlikte görelim.

Bu Bahçeli denen adamı is anlamak mümkün değil. Ahın gitti, vahın bile kalmadı yadigâr. Hala arkasında partisi bile kalmayan bir koltuğa yapışıp oturuyorsun. Hiçbir kıymeti harbiyenin olmadığını, aynaya baksan da anlayacak halin yok nasılsa. Bak o zaman yakın koruman haline gelen çevrendeki AKP’lilerin, bilhassa da Binbirali ile Erdoğan’ın, sana kahredici bir istihza ile bakan gözlerine. Ve içlerinde yanıp sönen ikircikli o sinsi parıltılara. Aslında vicdan, ahlak yani akıl taşıması gereken bölgende, belki sen de bazı kıpırtılar hissedebilirsin…

                                                                                   Serendip Altındal



14 Ocak 2017 Cumartesi

İŞGAL GÖRÜNTÜSÜ..

            Her ne kadar işgal sendromu yaşıyorsak da, ülkemiz değil; ama müdavimlerinin yerlerinde oturarak, vatandaş bireylerin reyleriyle seçilmiş çağdaş ve örnek insanlar gibi uzlaşma zemini aramaları gerekirken, birbirlerinin üstünde tepindikleri görüntüsüne bakınca, TBMM’nin aslında bir takım emperyalist güçler tarafından işgal altında olduğu algısını yadsımak mümkün olmuyor.

            Bin bir zorluk ve mücadele ile kazanılmış, on binlerce şehidimizin kanlarıyla bedelini ödediği, 100 yılın Anayasasını ve milli müktesebatımızı, elan SEVR kafası taşıyan emperyalist ile anlaşarak, her ne pahasına olursa olsun pazarlık masasına koyan, maalesef baştaki AKP’li müstevli beslemeleridir. Şimdi de elbirliğiyle ülkemizi, ne yazık ki tarih öncesinde kalmış Osmanlı ki aslından bile hayli uzakta ilkel bir kopyasına dönüştürme uğraşı içindedirler.

            İstiklal günlerinin Kuvayı milliye ruhunun ateşini taşıyan, bir o kadar da duyarlı,  irticali olmayan, dikkatli ve özenli, yolundan sapmış akılları tekrar başlarına dönmeye davet eden, milliyetçi, ötesinde de dost ve düşman çevrelerce dahi çok alkışlanan bir meclis konuşmasına imza atmıştı Sayın Baykal.

Konuşmanın asıl muhatabı olan karşı taraf, kendisini bir hayli rahatsız hissetmiş olacak ki, ani esen bu vicdani endişe rüzgârının tepkisiyle, içlerindeki bir takım inorganik parmaklar vasıtasıyla bu tarihi konuşmanın, nokta atışı yapan bazı kritik vurgularını, yine de kırpmayı becerdiler. Ne var ki ana mesaj alınmıştı artık ve dijital manipülasyon boşunaydı.

            Ne yaparsınız adamların bütün benlikleri, öz kimlikleri yalan, dolan, desise üzerine programlanmış ve ağızları dursa kıçları işliyor aynı bağlamda. Peki, ne yapmaya çalışıyor sahiden bunlar. Artık sağır Sultanın bile bildiği gibi SEVR dönemlerinin Osmanlısının ABD kompozesi yeni bir sömürge ümmetistanı oluşturmaya çalışıyorlar Türkiye’mizden. Bunu yaparken de tarihi geri sarmaya boşuna uğraşıyorlar.

Bilmiyorlar ki Quantum fiziğinde bile zaman içinde dönüşüm, henüz faraziye olarak kabul görüyor. Ayrıca tarihin asla bir tekerrür olmadığı da biliniyor. İyi de, özellikle de müstevlilerin tam karşı saflarında olması gereken Bahçeli ve bazı parti menşeli yakın korumaları ne arıyor bunların arasında.

            Mutlaka bunların hepsine birden bir ön avans ödenmiş ve görevin hitamında da bedelin tamamı ödenecek olmalıdır. Bunun ne olduğu konusunda bir fikrim olmadığı gibi faraziye üretmeye de ne vaktim ne de niyetim var. Elbet günü geldiğinde bütün kapakların, kimi de gıcırtıyla açılacak ve arkalarında ne sakladıkları görülecektir nasıl olsa. Çünkü bunların ipini arkalarından oynatan para babasının adresi de, niyeti de bellidir.

O da Türkiye’mizi, en azından kendi Federe devletleri gibi parçalara ayırarak, sonuçta ulusları yok edilmiş tek uluslu bir Dünyanın tek patronu olmaktır. Yani bilinen küreselci yeni Dünya Projesi, aslında ayrı bir masal, başka bir heyula ürünüdür anlayacağınız. Malum liberal Kapitalizmin heyulası da zengindir, rüyalarının da sonu yoktur. Lakin ne hikmetse kendi sonları ile ilgili rüyalar görmeyi ya hiç sevmiyorlar ya da bu onlara karabasan oluyor anlaşılan.

Ama işin özü ne anti Atatürkçülük ne de kolayca sömürge yapılacak yumuşak İslam’ın irticai dünyasıdır. Biricik amacı benmerkezin tek patronluğudur ve gerisi masaldır. Başkanlık senaryosunun bir oldubittiyle alelacele sahneye konmaya çalışılmasının, Trump’un resmi göreve başlama tarihine yetiştirilme gayreti olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bilhassa da Trump vizyonu bu senaryoya çok uygundur. Ve belki de geri plandaki tetikçisidir.

O nedenle Erdoğan’a tavsiyem; şayet emperyalist tufasına gelip tek Sultanlığa (Başkanlığa) yatarsan, sonun Abdülhamit’ten de beter olacaktır bilesin. Meşrutiyetlerin de Avrupa’dan kurgulandığını unutmamak lazım. O halde tek yol ATATÜRK ve laik bağımsız Cumhuriyet yoludur, ister inan ister inanma, biz söyleyelim de. Ha bir de, öyle kucağına çoluk, çocuk oturtup, popülist algıyı besleyerek seviyormuş gibi poz vermek, Atatürkçülük hiç değildir.

Vaktaki bu kumpas, Ergenekon gibi tutsa bile, sonuçta gerçeklerden haberi olmadan yine oldubittiye getirilen toplum, nasılsa yakın bir gelecekte, acı gerçekle tekrar yüzleşince aniden uyanacaktır. Ee ondan sonra ne olacaktır. İşte o zaman, sokaklar boyunca kurulacak üçayaklılarda, sallanan kellelerin ayaklarına çarpmadan yürümek kolay olmayacaktır. Zira görünen, istemesek de budur. Ayrıca SS’lerin sonunu yakın tarih, çok ayrıntılı göstermektedir.

Hayatta kalanlarını saklandıkları deliklerden nasıl kazıyarak çıkardılar. Ülkelerinde taş üstünde taş bırakmadıklarından, vatanlarını karışık salataya çevirdiklerinden başka, Nürnberg Mahkemeleri de o salatanın acılı sosu olmuştu. Sizin sonunuz daha da muhteşem olacaktır. Ne ki size değil; ama bu millete yazık olacaktır.

Bir hayli de sunu görsel, yazı ve çizgi vardır bu konuda. Azıcık izleyin, okuyun bayağı da öğretici oluyor doğrusu. O son bitiş noktasına doğru koşar adım bir telaş içindesiniz. Nedir zorunuz. Uyanın ulan artık beyinsizler. Ya da toz olun da biran önce kendi kellenizi kurtarın bari. Türk Milletinin asla sizlere ihtiyacı yoktur, nasıl olsa kurtarır yine kendisininkini.

Bu dediklerimizin o duyargasız kafaların anlayacağı türden olmadığını, sen de en az benim kadar biliyorsun. Ben de aslında bunları sana söylüyorum Emmioğlum. Çünkü minicik bir karıncanın duyargalı beyinciğinin bile bunlarınınkiyle kıyaslandığında, ne kadar muhteşem kaldığını sen de benim kadar biliyorsun.

           
            Emperyalistin, yarattığı canavarlarıyla görevlerinin sonunda, nasıl kedinin fareyle oynadığı gibi şimdiye kadar oynadığına, gelecekte de oynayacağına, sonra da onları canlı veya cansız; ama bir daha kullanılamayacak, geri kazanımsız atık olarak kenara fırlatacağına da empati oluşturmakta yarar vardır.

Bu arada Türk milleti, Anayasa, Başkanlık, Fırat Kalkanı vs. vb. kargaşası arasında bocalarken, Kıbrıs da planlanan Yunan gaspının, daha önce de Ege adalarımız gibi oldubittiye getirilerek, gündem kargaşasında araya paketlenmesinde acep ne hikmet yatıyor olmalıdır? Görüldüğü gibi düşman hiç uyumuyor ve dört koldan dört elle saldırıyor. Siz ise boş hayallerle ve nelerle uğraşıyorsunuz hala…


            Heriflerin adamları Reyna da, önceden belirlenmiş nokta hedefleri tasfiye etmek için, terörist manevrasıyla bir sürü günahsızı da beraberlerinde yolcu ederken, birileri de eyyamcılığa devamdaydı, saraylarda, meclis koridorlarında ısrarla. Görevinin sonunda, muhtemelen de suikast ekibinin başı olan bir CIA piçi, sedyede sanal yaralı ayağına yatıp yöneticinizle, istihbaratınızla, milletinizle dalgasını geçerek ve ‘burada bizim işler ne kadar da kolay hallediliyormuş’ mutluluğunu kendisine saklayarak, gülüp oynayıp tekrar geleceğini de söyleyerek defolup gitti. Adam yerine bile konmayan sizler, eyyamcılığa devam edebilirsiniz tekrar kaldığınız yerden artık. Nasıl olsa başka da yapabileceğiniz bir şey yok. Kim tutar ki sizi…

            Çok iyi bilirsiniz ki, benim bütün yaşamımda bu ana kadar güttüğüm amaç, hiçbir zaman kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve neye girmişsem, hep ülkemin, ulusun ve ordunun adına ve çıkarına olmuştur. Hiçbir zaman kişiliğimin üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır. - Mustafa Kemal Atatürk -

            İşte Atatürk olmak böyle bir şeydir. Çevrenizdeki yerli, yabancı yap-boz liderlerle kıyaslandığında efsane gibi değil mi?

                                                                       Serendip Altındal



8 Ocak 2017 Pazar

EBİRSEN..

            Eğitimciler Birliği Sendikası yaftalı, idüğü Yeni Osmanlı İslam’ı paradigmal bir kurgudan neşet eden son günlerin çakma kuruluşlarından birisi bu da anlaşılan. İşverenlerinin talimatları doğrultusunda, önce Atatürk’ü ve inkılaplarını dıştalayarak başlayacaktı hizmete, o da diğer akmantarlar gibi elbette. Zira aksi düşünülemezdi bile.

            Eğitim-BİR-SEN denen kurumu teşkil eden adamların, muhtemelen de bazı kadınların yediği şu herzeye bakın. Atatürk ve İnkılapları Tarihi, temel eğitimden çıkarılmalıymış. Bak sen, ondan sonra da ne kalır ki adına eğitim dediğiniz, her neyse o nesnenin içinde. Yoksa bütün ana ve babaların çocuklarının, sizlerin olduğu gibi emperyalist İslam’ını boş beyinlerine çivileyen çakma İmam okullarında, beyinleri iğdiş edilerek, milli kimliklerinden de arıtılmış, milliyetsiz Vatikan kuklalarına dönüşmelerine müsaade etmelerini mi bekliyordunuz.

            Nasıl bir kimliğiniz, yapısal değerleriniz, ahde vefa ve erdem anlayışınız var. 50’lerden bu yana Marshall programıyla, aslı olan güzelim Atatürk’ümüzün milli eğitimi değiştirilerek, esasen yarı millileştirilmişti. Ve oradan itibaren de düşe kalka yoluna devam eden, ahı gitmiş vahı kalmış olan eğitimi, 4+4+4 saçmalığından sonra, şimdi daha da kuşa çevirip, ucubeye döndürmeye kalkıyorsunuz.

Atatürkçülüğün esasının önce tam bağımsızlık demek olduğunu bilmeyen, nasıl öğretmenlersiniz sizler, söyleyin kimler sizleri öğretmen yaptı bu ülkeye. Kendi varlık nedenlerinizi bile borçlu olduğunuz, buna sahip olamamış ulusların size gıpta ile baktığı, sizi kıskandığı böylesi bilimsel bir gerçeği, hem de temel eğitimin dışında nasıl tutabilirsiniz. Temel eğitim çocuğuna, hayattaki özgüveni, milli bekası ve başarısı için elzem olan milli eğitimi öğretmeyeceksin de, kazın nasıl yolunacağını mı öğreteceksin.

Aslında böyle bir öneriler paketine imza koymakla, ülkenizi gelecekte emperyaliste ellerinizle teslim ettiğinizi ve gelecek nesiller tarafından - ki bunların içinde sizin çocuklarınız, torunlarınız da olacaktır – nasıl lanetleneceğinizi, bunu yapmakla da tarihe kara bir leke olarak geçeceğinizi bile nasıl düşünemiyorsunuz. Ve her şeyden önemlisi, bir büyük ulusun ayrılmaz fundamenti olan, olmazsa olmaz çağdaş eğitimi; 1. Meşrutiyetin bile geri seviyelerine düşürmeye kalktığınızın nasıl farkında olamıyorsunuz.



Bu bağlamda verdiğiniz rapora bakınca, bu maskaralığın 40 akademisyen, 400 öğretmen tarafından imzalandığı görülüyor. Akademiklerden ziyade – ki onların yandaş olanlarının hali pür melali ortadadır – çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin kişisel profilleri bizi ziyadesiyle alakadar ediyor.

Kimdir bu öğretmenler? Hangi öğretmen okullarından mezun olmuşlardır? Bu kadar ‘yok daha neler’ ötesi bir bağnazlığa imza koyabilmeleri için mutlaka tarikat, cemaat vakıflarının burslu seçme(!) İmam okullarından başarılı(!) bir eğitim aldıkları kesinlik kazanmaktadır. Yoksa fırsat bulabilseler Engizisyon dönemine bile rahmet okutacak ilkel bir yapılaşmaya imza koyabilmeleri, asla mümkün olmazdı. Yani kimsenin dini, imanı ile uğraşmayan ve halen mevcut olan laik bir sistemin; İslam’ın aslı olan Ehli Beyt ile tam örtüştüğünü bile bilemeyen harcı âlem kara cahiller bunlar. Hadi gel de çocuğunu, bir de bu kafalara emanet et şimdi.

80 sonrası ‘bizim çocukların’ döneminden itibaren, mantar gibi çoğalmaya başlayan, AKP ile de sayıları tavan yapan, aslı emperyalist projesi olan ve proje kapsamında finansal destek alan Küresel İslam Federasyonları genelinde Vatikan İmamı yetiştiren, İmam Hatipler gerçeği budur ve tek ortak ürünleri de bu imza sahipleridir işte.

Aslında daha ilk gününden beri aynı proje bağlamında, AKP Hükümetinin Atatürk den başlayarak, onun ilkeleriyle birlikte Türk Milliyetçiliğini tasfiye etmek üzere kurgulandığı biliniyordu. Şimdi ABD ortaklığında başarısızlığa daha başında mahkûm edilmiş bir sanal darbe ile kontrol, AKP eliyle bir OHAL’e dönüştürüldü. Sebep sonuç ilişkisi de KHK’larla sonuçlandı. OHAL’in oldubitti kanunları olan KHK’lar ile de laik Türkiye Cumhuriyetine nihai darbenin vurulabilmesini amorti etmek üzere bir zemin planlanarak, nihayetinde çakma bir Başkanlık da hedefe oturtulmuştur.

Arkasından Başkanlık (Padişahlık) varsayımı ile yavaş yavaş koordinatları tespit edip, son navigasyonla da nokta atışı yapılacaktır. Eh artık ondan sonra da, mutfakta göstermeden pişime hazırlanan kazlar, artık sokaklarda da yolunmaya başlayacaklardır. Eğitim-BİR-SEN’ler mi diyorduk, onlar ise devede kulak kalacaklardır. Sebep sonuç ilişkisinin bize öğrettiği de budur. Yani sebep olmadan sonuç da olamaz. Şimdi bu yazının sonucuna bakarsak ‘Eğitim-BİR-SEN öneri paketi’ olduğunu görüyoruz. Nedeni mi? Ee bu kadar kelamdan sonra, artık onu da anlamış olmalıyız.

Bir de bu öneri paketinin neler içerdiğine ve bu gariplerin neler önerdiklerine bakalım o zaman:

1)      15 Temmuz eğitim programlarında yer almalıdır. – Nedeni belli değil mi?

2)      Talim Terbiye Kurulu yeniden yapılandırılmalıdır. – Neden acaba?

3)      İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi Ortaokul ve Lise müfredatından çıkarılmalı. – Bak sen! Mevcut yarı milli eğitimden bu da çıkarılırsa, mahsul olarak geriye sizinkiler gibi çürük yumurta beyinler kalır ki bakın bu size cuk oturuyor işte.

4)       Din ve Ahlak eğitimi birinci sınıftan itibaren verilmeli. – Demek ki bugüne kadar yetişmişlerin hepsi ki buna sizlerde dâhilsiniz, dinsiz ve ahlaksızdır.

5)      Öğrencilerin Kuranı Türkçe seslendiremedikleri için Kuran Okuma Programı yapılandırılmalıdır. – Gel şuna Arapça mecburi olmalıdır de de, anlaşılır olsun.

6)      Öğretim programları ve merkezi sınavlar arasında ahenk sağlanmalıdır. – Esasen eğitimin amacı bu değil midir?

7)      Haftalık ders programları aksatılmamalıdır. – Bakın bunda anlaştık işte.

Neyse ki yeni bir KHK ya kadar bunlar sadece öneri şimdilik. 15 yıldır ülkeyi talan ettiler. Yetmedi şimdi de Osmanlı çiftliğine dönüştürerek, saraylar, atlar, uşaklar, bir elleri yağda öteki balda ve yattıkları yerden nesiller boyu irat bekliyorlar. Yani elini bile oynatmadan ömür boyu aylık gelir. İyi de bunu kim kime verir. Bundan sonra bu kabilden tarifsiz zırvalara söylenecek her söz, abesle iştigal olacaktır. Vakit şimdi icra vaktidir artık…
           
                                                                                   Serendip Altındal



3 Ocak 2017 Salı

ÇATLAK..

           Yeni yıla tarihinin en elemli mesajıyla giren eğlence merkezi Reina da, yeni yıl kutlaması, yerini ne yazık ki yılın ilk matemine bıraktı. Bütün amaçları yeni yıla sevdikleriyle birlikte, eğlenerek girmek isteyen bir sürü, çoğunlukla da genç insan, ömür boyu unutamayacakları hüzün ve kahır dolu ortak bir anıyı, birlikte paylaşabildiler sadece.

            Bizler de yılbaşı mı kutladık, ağzımıza mı yedik, burnumuza mı içtik anlayamadık; ama en az Reina ’da kutlamak şanssızlığında olanlar kadar hüzünlü bir o kadarda, bizi topuklarımıza kadar hırs ve kızgınlıktan geren bir yılbaşı gecesini birlikte yaşamak zorunda kaldık.

Bu arada aklımıza bazı kuşkular da düşmedi değil. Mesela komplo teorilerine hiç prim vermeyen, daima somut kanıtlarla yorum yapan eşim bile Reina için “orası dış dünyanın da gözünde çok nezih bir mahalde, pahalı bir mekândı. Acaba şimdi bu vesileyle kimlerin eline geçecek bakalım” diyerek bana, bilmeden bu yazının da ana fikrini vermiş oldu.

Zorunlu olarak yine terör ve terörist demişken; etrafa bakıyoruz da, daha bıyığı bile yeni terlemeye başlayan çoluk çocuğun, çoğu da üstlerinden taşan üniformalarla polis mangaları içinde yer aldıklarını görüyoruz. Bunların her tarafı polis olsa ne yazar. Kendilerini bile koruyamayan bu yavruların. İki günlük uyduruk bir eğitimle, kaşar, gözü dönmüş, kaybedecek bir şeyi ve vicdan mefhumu olmayan sapık tetikçileri, bu garipler nasıl bertaraf edebilesindiler?

Yeni yılda eğlence yerlerinde katliam yapılacağı adeta megafonla ilan edilmişti. Buna rağmen alınan tedbirlerin ne kadar tedbir olduğu tartışılır. Bu arada proto mekânların daha sıkı korunmaları gerekirken ve öyle de oluyorken, Reina’nın ihmal edilmesi de, akla yukarıdaki düşünceyi ister istemez getiriyordu. Düşünün ki kulübün maaşlı korumaları bile silahlar atılınca, korkup saklandıklarını söylüyorlarsa pes doğrusu, gerisini siz düşünün artık. Kimin canını kime emanet etmişsiniz. Hadi canım sizde!!!

Tek bir adama, bu kadar günahsız insan harcatılır mı? Etrafta hiç mi bir delikanlı da yoktu. İnsan ne yapar yapar bu hergeleye mani olurdu. İnsan canı bu kadar ucuz mu? Neticede kurulu bomba da taşımıyordu tetikçi. Biri üstüne kapansa, nasılsa birileri de yardıma koşardı. Nereden baksan bu kadar insan da boşuna telef olmazdı. Hele eğitimli bir komando, size bu konuda neler anlatırdı kuşkusuz. Ne var ki burası Türkiye, yanlış yerde hep ve ne hikmetse yanlış adamlar bulunuyor. Yine liyakat meselesi anlayacağınız!

Yani neticede tek başına silahlı bir çaylak kelleyi bile makaslayamadı bu kadar âdemoğlu. Yahu 700 – 800 kişinin arasında hiç mi bir delikanlı yoktu. Nasıl kofti nesillerdir bunlar anlaşılır gibi değil. Gel de şimdi, zımba gibi kendi delikanlı gençliğimizi yâd etme ve derin bir aaahhh çekme.

Demek ki herifin yeteri kadar mermisi olsa, hepinizi bozuk para gibi harcayacaktı anlaşılan. Yuh ki ne yuh olsun. Acıyalım, Rahmet okuyalım iyi de, daha nereye kadar. Daha ne kadar elimizden sadece Rahmet okumak gelecek acaba? Kusura bakmayın; ama bu durumda hırsım daha ağır basıyor, bunu da söylemek zorundayım…


Her katliamdan sonra terör bizden korksun diyen bir iktidar var hala başımızda. Oysa bu yetersiz, beceriksiz, hezimeti bile kendilerine sahne makyajı yapmış adamların, çoktan istifa etmeleri gerekiyordu. Terör bizden korksun diyen bu iktidardan, katliamdan sonra kılık kıyafet değiştirip, elini kolunu sallaya sallaya basıp giden Reina katili bile bırakın korkmayı; ama çaresizliklerine eminim kıçıyla gülüyordur.

Bunca hezimete rağmen hala istifa etmeyen bu aymazların; çatlağı gittikçe büyüyen terör duvarının altında gümbürtüyle yamyassı oluncaya kadar da istifa etmeyecekleri anlaşılıyor. O halde kolay gelsin onlara o zaman.

Yalnız bu kafayla devam ederlerse ve şayet bir iç çatışkıya da sonunda neden olurlarsa, ortaya çıkacak manzaralar Reina da olanlara da rahmet okutur. O zaman el mi yaman Bey mi,  geç de olsa bunu kendileri de öğreneceklerdir nasılsa yine. Vaktiyle seleflerinin de öğrenmiş olduğu gibi. Ki bu hiç tavsiye edilmez…

                                                                       Serendip Altındal