Kerry’nin
Ruslara ‘gösteri yapmayın’ çağrısı, ömrü rol kesmekle geçen bir sürünün,
sözcüsü olan çok işlevli bir bin bir suratın, kendisini ikrarıydı sanki. Ateş kes yapılmışken, Suriye ordusunu ‘sehven’
bombaladık diyen ve aileleriyle birlikte geçirecekleri Bayramın hazırlığı
içindeki askerciklerinden, 83 ünün ışığını söndüren barbarlara, sözde insan
hakçısı BM de, elbette ve hiç olmazsa bir müzakere zemini açılması gerekiyordu.
Rusya’nın haklı olarak yapmak istediği de buydu sadece. Şimdi bu gösteriş mi
oluyor. O zaman da senin taşladığın, ‘dam üstündeki saksağan’ olmaz mı?
Meclis koridorlarında, tuvalet
önlerinde misafirlerini ağırlamak zorunda kalmıştı. Ortak dertleri olan ve tam
da okulların yeni tedrisata başlayacakları bir dönemde, öğretmen bekleyen on
binlerce çocuğu temsilen gelen ve çözüm arayışı içinde olan vatandaşlarının
karşısında, onlardan daha da çaresiz kalmıştı. Bu CHP’li Milletin vekilinin
trajikomik durumu, ne yazık ki o meclisi hem de kuran bir partinin Vekilinin yaşamak
zorunda kaldığı bir ilk de olmuştu. Ve bu da beni bir kere daha, ‘vah benim
Türkiye’m’ demek zorunda bıraktı.
Atatürk’e özenmeyi son günlerde
ihtirası haline getiren ve neredeyse kendisini de o sanmaya başlayan
Beştepelinin, okullar açılırken yüce önder gibi, bir de karatahta önüne
çıkmadığı kalmıştı. Nihayet onu da becerdi. İyi de bu onu ne kadarlık Atatürk
yapmıştı acaba. Biri bir şey mi dedi yoksa? Duyamadım tekrarlar mısınız?!!
ABD’nin rahleyi tedrisatından geçen
bütün ülkeler gibi, oğlancı hocaların kucaklarında hafız yetiştirilenler de bir
daha iflah etmiyor. Çocuk yaşta tacize uğrayan o çaresiz çocukların mağduriyetlerinin
ve başları önde biatkârlar olarak yaşamalarının tek sebebi olan cemiyetleriyle,
nasıl bir hesaplaşma içinde oldukları da farklı senaryolarla hep karşımıza
çıkıyor. Çevremizde giderek artan sapkın tutarsızlıkların, davranış
bozukluklarının kaynağı, çoğunlukla da budur işte.
Ne
ki süreç içinde tacize uğrayan o ülkelerde ise, ABD’ne karşı müthiş bir nefret
oluşuyor. Bu durumda, o mağdur ülkeleri giderek, işte bugün de olduğu gibi bir
karşı ittifak içine zorunlu olarak sokuyor. Dolayısıyla da ABD gittikçe
yalnızlaşarak, küresel karşıtlarından aldığı menfi referansla müphem bir kedere
doğru hızla sürükleniyor. İşte şimdi tam da böyle günlerdeyiz.
Türkiye’mizin ise kendisini, sonunda
yine aklın yolunu bularak bir manda olarak görüldüğü emperyalist Batı’dan
soyutlaması, aslında mukarrer olandı. Ne ki aslı Atatürk bağımsızlığı olan bu
doğrunun, Eşbaşkanlıkla yola çıkmış bir Erdoğan’ın ve AKP Hükümetinin, ABD’ni
mandacısı olarak kabul eden irticai zihniyetiyle düşman kardeşler olduğu da
apaçık ortadadır. Bu nedenle eşyanın tabiatına uymayan bu teamülün, aslında AKP
adına bir zorunluluk olduğu da anlaşılmaktadır.
Bu mealde Rusya’nın da AKP
Hükümetiyle her şeye rağmen, ittifak arayışı da şartlar gereği oluşan
ihtiyaçtan; ama yine de şartlara bağlı bir yaklaşımdır. Çünkü Erdoğan ve AKP
sinin bir yan basması halinde, bu ittifak daha oluşmadan patlamaya da mahkûmdur.
Ne ki Türkiye ile bir ittifak olgusu, Rusya için ille de olmazsa olmaz
değildir. Lakin özellikle de Hükümetin Erdoğan tarafı, son derece dikkatli
olmalıdır, yoksa iki ateş arasında kalacağı kesindir. O halde Rusya ile bir
anda ortaya çıkan bu son şansını da çok iyi kullanmalıdır. Çünkü hiç kimse hele
de Rusya, ikinci defa sırtından vurulmaya asla, belki de sehven olmuştur demeyecektir.
Anlayacağınız geride kalan 15 yıllık
AKP trajikomedisine bakıldığında, bu tuluatın aktörlerine ceman, ne içeride ne
de dışarıda hiç kimsenin güven duymadığı ve duyamayacağı da kesinlikle kuşku
taşımıyor. İşte ulusumuz ve ülkemiz adına da var olan en büyük tehlike budur
aslında. Yani başımızda güvenilemez bir Hükümet taşımakta olduğumuz. Ve bunun
da günahını bir gün, bunu hiç hak etmeyen ulusal katmanların ödemek zorunda
kalacağıdır. Yoksa kimsenin bu durumun farkında olmadığını mı düşünüyordunuz.
Bizi de artık içine çeken acil
Suriye sorununa kalıcı bir çözüm bulabilmenin tek yolu; Türk Hükümeti ile Suriyeli
partnerinin derhal ikili bir konsensüs oluşturması ve toplu çözüm bağlamında
aralarında alacakları yapıcı kararları, diğer partnerleri Rusya ve İran’la da
birlikte teyit ederek hep birlikte imzalamalarından geçmektedir. Hiç
unutulmamalıdır ki Suriye’nin bölünmesi, Türkiye’nin de ortak meselesidir ve
sorun öncelikle de bu iki ülkenin asal sorunudur.
Ne
ki Türkiye’ye düşen bir görev daha vardır. Bu da Suriye’ye konsensüs teklifinde
bulunmadan önce, Suriye’de ki bütün bölücü taife ile hiçbir ilişkisinin
kalmadığını açıkça beyan etmek ve bunu da belgelemek zorunda olduğudur. Sonra
da Fırat’ın Doğusuna da asker çıkararak ne kadar ciddi olduğunu bütün dünyaya
da göstermelidir. Bu takdirde daha ikna edici olacağı da kesindir. Sözün özü;
Erdoğan’ın önce gerçek bir milliyetçi olması, bunu da ortaya koyması gerekir.
Etnik kimliklerin Kralı olan Türk kimliği varken etniklerle uğraşmanın âlemi
nedir.
Hem
de bu işin tek faydasının bölücü emperyaliste olduğu artık ilk mektep
çocuklarının bile ağızlarında pelesenk haline gelmişken. Ayrıca asla
unutulmamalıdır ki, Dünya tarihini değiştiren yüce Atatürk’ün başarısının
sırrı, aslında imanla vurguladığı Türk kimliğinde gizlidir. Ve boşuna mı
emperyalist, Türkiye’de önce Atatürk’ü bitirirsek, Türklerde Türk kimliği
mefhumu da kalkar diye düşünüyor, buna yıllardır uğraş veriyor küçük aklıyla…
İşbu
saatten sonra da ABD buna ne der, ne yapar tamamen kendisine kalmıştır. Bakın
bilişimci Bil Gates akıllı adamdır. Şimdi de, kendi cep harçlığını ayırdıktan
sonra bütün servetinin tamamına yakınını, Dünya muhtaçlarının dernek ve
vakıflarına bağışlayacağını söylemiştir. Umarım onun ne yapmaya çalıştığını, Trumph
gibi diğer para babaları da anlar. Yoksa yeni küreselde artık yasama
garantileri kalmayacaktır. Çünkü emperyalistin kaderi, bizatihi kendi eliyle çizilmiştir,
ta yola çıktığından beri. İşte size Neoliberalizm, filmin sonu, yani kaderimi
ben yazarımın Türkçesi.
İnsanoğlunun
varacağı son bilgelik ve erdem noktası olarak betimlenen Komünizm, öncesi iddia
edildiği gibi fakirden zengine doğru değil de belki de zenginden fakire doğru
tecelli edecektir, kim bilir. Şayet böyle de olursa, bu durum insanlık adına
daha da eğitici olmaz mıydı acaba? Bu durumda da Gates’i anlayabilen diğer para
babalarının, gelecek dünyada kendilerine erdemli yasama garantileri adına ışık
tutan Gates’e, şükran duymaları gerekecektir.
Pekiyi
bu Neoliberalistler bunu görebiliyorlar mı? Hiç sanmıyorum ve kendi başlarını
yiyinceye kadar da göremeyecekleri kesindir. Bize gelince, Trumph gibi yap
işlet, nasıl ki yaptır işlet, sonra da el koya dönüşürse; olmaz olmaz demeyin
sakın. Bu gidişle hele bir dış borçlarınız gırtlağınızı aşsın da, görüşürüz…
Serendip Altındal