25 Mayıs 2016 Çarşamba

YULAR..

            AKP’nin bir anda araya sıkıştırılan zorunlu kongresi vasıtasıyla, ABD ve AB’li çömezlerine verdiği mesaj açıktır aslında. ‘Belirttiğiniz gibi ve bize Başkanlık yolunda çizdiğiniz rota çerçevesinde uygun adım yürüyoruz, elbette arada daralacak ve engeller çıkaracak ortak yolumuzda, gerekli desteğinizi de birlikte başarıya ulaşana kadar, aksamadan alacağımıza inanıyoruz’. Olası, Obama ile yapılan bir istişareden sonra, acilen Davutoğlu’nun ipinin çekilmesi ve Binali’nin ondan boşalan makama oturtulması bir anda gerçekleşiverdi. Yoksa Obama ile yapılan yaklaşık 1,5 saatlik simültane konuşmanın, başka da bir gerekçesi olabileceğine mi inanmıştınız.

            Yukarıda ki paragrafı, AKP cemaatinin 15 yıllık mevcudiyet nedeni ve lider konumunda ki sakıncalı profillerin bütün paradigmalara rağmen varlık sebeplerini, bunca zamandır algıladığımız indisleriyle ortaya koyunca, varılan sonucun bir tezahürü olarak kabul edebilirsiniz. Ve böyle bir resimde zorlanmadan da anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın yerinde bir başkası da oturuyor olsa, durum kesinlikle değişmezdi. Çünkü AKP tramvayının rayından çıkmaması bağlamında, ABD liderliğindeki emperyalist çete bütün teknik güvenliği, sistemli bir çalışmayla yıllara yayarak sağlamıştı esasen. Ve şimdi de son perdeyi oynuyorlar artık.

Ülkemizde Kemalist Cumhuriyeti baş aşağı edebilecek bu kurguya engel olabilecek tek kaynağın, ancak Türk Milletine lider olabilecek bir muhalefet olabileceğini varsayarsak; muhalefetin mevcut durumunun ağlanacak halde olduğunu da görebiliyoruz demektir.  O halde iş artık Türk Milletine ve onun ordusuna kalmış oluyor. AKP’yi, BOP yapısalında kendi hedefleri doğrultusunda başından itibaren sistematik olarak inşa edenler, elbette muhalefeti de göstermelik bir konuma getireceklerdi. Ki işin derinliğine bakılınca, durumun bu olduğu da kolayca tespit edilmektedir.

           
            CENTCOM-GENKUR buluşmasının beklenmedik sonucuyla, ABD ve çömezlerinin Suriye politikalarında, PYD ve PKK’li kurşun askerleri dışında – ki onlara da fazla bel bağlayamayacaklarını biliyorlar - yalnız kalacakları anlaşıldı. ABD adına demeçler veren Musevi ağızlar, kızarıp bozararak son gelişmeleri ve TSK ile yaşanan olumsuzluğu istemeden de olsa sineye çekmek zorundaydılar neticede. Şimdilik sadece adı geçen Lejyonerleriyle idare etmek zorunda kalacaklar ne yazık ki. Hoş o da nereye kadar olur bekleyelim ve görelim.

           
            Dokunulmazlık kararına destek vermekle CHP aslında kendi bacağına sıktı. Çünkü AKP’nin mevzuu Demokrasi falan değil doğrudan HDP, CHP gibi muhaliflerden bir kalemde kurtulmaktı aslında. Bunun hala anlaşılamıyor olması, ciddi olarak endişe vericidir. Çünkü sonuçta baş mağdur CHP ve ona bel bağlayan Türk Milleti olacaktır. Oysa artık yasal durumunu kaybetmiş bir HDP’yi meclisten tasfiye etmek için, yeterinden fazla anayasal neden de vardı. Şimdi yakın günlerde göreceksiniz ki yandaş yargının gündeminde sadece CHP fezlekeleri olacaktır.

           
            ‘İnsanlık Zirvesi’ çok iddialı bir başlıktır aslında. Ne ki böyle bir zirvenin, insanlığın şaibeli bir mekân ve döneminde tartışılıyor olması,  tartışmaya katılanların da insanlık anlayışlarının tartışılması gereğini ortaya koyuyor. Ve böyle bir konu hem de bugünkü Türkiye’mizde tartışılıyorsa, döneminin fikir üstadı Dante’yi tenzih etmek kaydıyla, onun İlahi Komedyası akla geliyor nedense. Yani neresinden baksanız, kozmopolit güncel(!) bir ortaçağ zırvası ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz.


            Zırvadan, yeni bir zırvaya geçelim. Şayet anayasaya bir de başkanlık girerse, bilin ki ondan sonrası tufandır. Yani sırada millete takılacak yular vardır artık. Önce Erdoğan’ı aday gösterip sonra da bakmışsınız tacını takıp Öcalan’ı oturtuvermişler o koltuğa. ABD bu neden olmasın! Hala kiminle dans ettiğinizi anlayamadınız mı? Ki bunu anlayamayanlar kervanına Erdoğangiller de dâhildir. Eh artık yularımızı da bebek katili alır artık eline, bu gidişle sonuçta.

Her vesilede bizimle ve Ortadoğu ile ilgili demeçler veren, ABD’de yetki başlarını tutmuş Musevi diasporasının Siyonist fetbazlarının gözlerinde sinsice yana ışığa ve dudak kıvrımlarına dikkatle bakın, bunu siz de anlarsınız. Siz bakmayın bizim zorunlu yandaş Erdoğan’a, o sahte liderdir. Onun için Binaliler neyse, Coni Volkır için kendisi de odur. Arkasında ki gerçek Başkan kuşkusuz ABD-İsrail diasporasıdır, aman dikkat…

                                                                      Serendip Altındal


17 Mayıs 2016 Salı

YALNIZLIK..

                        Önce Atlantik Paktı bağımlılığına vurgu yapan mesajıyla, anti sempatileri kendi yönüne doğru ateşleyen Genel Kurmay Başkanı, Erdoğanların nikâh şahitliğini de yaparken resmi konumunu da bir kenara koyuvermiştir. Üstelik seferi durumdaki ordusunun şehitlerinin geldiği bir günde, onur ve konumuna asla uygun düşmeyen bu davranışıyla da “bizim oğlanları” anımsatıvermiştir müstehzi bir iç geçirişle bir anda bize.

            Türkiye Cumhuriyetinin bir Baş Komutanı değil de, sanki çoktan tedavülden kalkmış bir Osmanlı Sultanının Kolağası ambiyansını, Atlantik ötesine yansıtan projeksiyonun huzmesi gibi geldi paşanın bu eylemi bana nedense. Kademe atlamak için ABD de her fırsatta periyodik bakıma girme zorunluluğu nasılsa gelenek haline getirilmiş ordu mensuplarımızda, beyin yıkamaya çok önceden başlandığı için, esasen başka türlü bir reaksiyon da beklemiyorduk aslında. Hani olur ya, demiştik sadece. O reaksiyonu gösterecek adam gibi babayiğitlerimiz de, ya erken emekli edilmişler ya da bir şekilde devre dışı bırakılmışlardı nasıl olsa. Dolayısıyla da Paşanın, kendisini mazur göstermeye de ihtiyacı yoktu aslında.

           
            MHP kongresinin sarayın talimatları üzerine engellenmiş olması, sanal Sultanın artık havlu atmış olduğunun da yeni bir göstergesiydi. Bunu Fuat Avni söylemeden de tespit etmek kolaydı. Bundan daha fazla da ufalamazdı, kendini muktedir tek adam farz eden bir dünya lideri. Artık bu nasıl liderlikse tabii! Ne ki MHP de ki yönetim karşıtı muhalifler, bütün engellere rağmen söz verdikleri gibi aynı zaman ve mekânda; ama dışarıda yapmak zorunda kaldıkları Açıkhava toplantısıyla alınması gereken kararları alıp, verilmesi gerekli mesajları da vererek, artık Bahçelinin üstünü çizdiklerini, bunu anlamak istemeyenlere de açıkça anlatırken, yasaklanan kongreyi sanki resmileştirmiş de oldular.

            MHP buluşmasına gelen ve toplantıyı engellemeye çalışan sözde yönetim taraftarları(!) ise, bütün çabalarına rağmen aslında AKP taifesi olduklarını bir türlü gizleyemediler. Bu hanzolar esasen ne yapsalar, ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Ve her şeye pislik çalan AKP cemaati, besleme militanlarıyla birlikte, çakma ihaleler, hazine toprağı bağışları, milli kaynaklar ve vakıflarıyla, bir takım mantar, yandaş zengin (aslı süt ineği) yaratıp onları da sağmaktan başka vatana ve vatandaşa hangi hayrı sağladı acaba diye, bir kere daha düşünmekten kendimizi alamadık.


            Kılıçdaroğlu, durdu durdu “kan dökmeden kafandaki başkanlığa ulaşamazsın” mealinde çıkışıyla Turnayı tam da gözünden vurdu anlaşılan. Bundan Başkan adayının ne anlamak istediği değil de, ne anlamak isteyeceği, daha ağzını açmadan da biliniyordu elbette. Bizim ne anladığımız sorulursa; bütün doğrucu Davut Kemalistlerin ne anladığıdır. Yani bu da “kanlarımızın üstüne basmadan o noktaya gelemezsin” demenin açık Türkçesidir anlayacağınız…


            Şu meşhur nikâha gelirsek; yalnızları oynayan dünya lideri(!) profili yüksek misafirleri yerine düzinelerle avantacıyı ağırlamanın tahammül edilemez ağırlığını üstünden atabilmek için çok uğraş vermiş olmalıdır. Şayet veremeseydi, iyi biliyorum ki, nikâhı yeni bir epilepsi nöbetiyle noktalayabilirdi. Çünkü ağır üzüntü, korku ve sıkıntıya epileptikler gelemezler. Sonuç mutlaka yeni bir nöbetle biter. Ve Allah kimseyi de bu duruma düşürmesin.
           
                                                                                   Serendip Altındal


9 Mayıs 2016 Pazartesi

RUH HALETİM..

           Çocuklarımızı, hepimizi besleyen vatan toprağımızda, kişisel kaprislerin bok yollarında helak olsunlar diye dünyaya getirmedik. Onlar bugün ailelerini, yarın da kendi vatandaş kimliklerinin sahibi oldukları vatanlarını temsil edecekler, bekasından sorumlu olacaklardır. Tabii geride bir vatanları da kalmışsa! İşte şimdi bizim görevimiz; analarının ak sütü gibi temiz kanlarını dökerek bize bir vatan ve şerefli Türk kimliğimizi bırakmış olan asil şehitlerimize layık olup, kendi çocuklarımıza, bize emanet edilen bu vatanı, aldığımız gibi de tek parça halinde emanet etmektir. Bu husus her yüce Türk Ulusu bireyinin, ezelden ebede kadar, şehitleri gibi vurulurken bile taşıyacağı aziz bayrağının yarışıdır…


            Ulusalcı olarak tanıdığımız bazı kanallarda arada sırada yayınlanan aydın tartışmalarında iştirakçiler, kendisini kurtarmış, yüzyıllardır seküler (laik) oldukları nedeniyle de kalkınarak gelişmiş, lider konumundaki devletlerde, çoktan unutulmuş ve gündem dışı kalmış laiklik vs. gibi konuları gündem yapıyorlar. Ve ne yazık ki, birtakım trol denen besleme çapsızların tufasına geliyor ve saatlerce bu içi boş konuşmaları sürdürüp duruyorlar. Maalesef, kendilerinden somut ve etkili, daha heyecan verici mesajlar bekleyen vatandaşlarında da umutsuzluk oluşturuyorlar.

Aydın kitleyi tenzih etmek kaydıyla, yahu sizi anlayacak seviye var mı, seçmen dediğiniz bu çoğunluğu torbacı avangartlar da. Başınızdaki din taciri aymazların iğfal edebildiği tek zümre de bunlar değil mi ülkenizde aslında. Oturup aklınızı başınıza alsanız da, boş lafları, kitap reklamlarınızı bir kenara bırakıp, içinde bulunduğumuz bu açmazdan ’küllen nasıl kurtuluruz’u artık gündeminize taşısanız, nasıl olur acaba beyler, paşalar? Çünkü artık ayıp oluyor; vatan müktesebatınızın üstünde kara bulutlar dolaşırken, nelerle uğraştığınıza bakınca da; ‘halinize sinsice gülen oligark aymazların ve sahiplerinin masalarına ısrarla su taşımaktan vazgeçin biran önce’ demek kalıyor bize de artık.

            Saatlerce süren bu afakî konuşmaları, sabırla ve umutla boşuna dinledikten sonra bile düzgün akla sahip her aydının vardığı sonuç aynı oluyor hep. Hani “aklın yolu” meselesi var ya o işte. Türk Ulusu bugün başında ki yeni Emevi – Osmanlı filan da değil - jenerasyonundan kurtulmadan düzlüğe çıkamayacaktır. Ülkemizde, içimizdeki beslemeleri ve ajanlarıyla durumu bu noktaya taşımış olan ABD, artık kendisini bile bezdiren bu durumdan kurtuluşu, yine Türk Milleti eliyle sağlamak akılcılığını kullanıyor şimdilerde.

            Neoliberal BM sorunsalı nedeniyle, Rusya mihmandarlığındaki Asya protokolü ile papaz olurken, Ortadoğu’da da köşeye sıkışan ve SOS veren ABD,  böylece legal veya illegal yollarla biran önce kurtulmak istediklerinden parmağını bile oynatmadan kurtulurken, Türk Milletini de karşısına almadan bir taşla iki veya daha da fazla kuş avlamayı hesaplıyor, her zamanki alışıldık pragmatizmiyle yine. Peki, üzerindeki bütün bu uvertüre rağmen Türk Milletinden hala GIK çıkmıyorsa ne olacak? O zaman da bildik(!) metotlarını kullanmak zorunda kalacak anlaşılan. Yani önce kullan, sonra da sana karşı kullanılmaması için yok et. Hep böyle olmadı mı?


            Can Dündar’a yapılan sözde suikast(!) girişimi, aslında ucuz bir polisiye diziye bile rahmet okutacak türden, enayice ve acemice yapılmış bir silahlı provokasyondu. Ayrıca eblehçe verilmeye çalışılan bir mesaj niteliği de taşıyordu şüphesiz. Uslanmaz, akıllanmaz birileri, içinde bulundukları tramvaya da çelme atmaya kalkmışlardı yine anlaşılan. Bir başka ifadeyle de, aslında yine kendi ayaklarına sıktılar biraderler. Erdoğan’ın Davutoğlu’nu azlettikten sonra hemen yeni anayasa ve başkanlık içeren BOP masalını, bıraktığı yerden tekrar açması da aynı bağlamda kabul edilmelidir.

            Davutoğlu da ‘ekonomik’ aklını iyi kullanıp, her şeye rağmen kişisel zararın kaybını asgariye taşıyarak, iflas noktasından önce kurtardı aile şirketini. Sade o kadar da değil. İlerde çok daha kötü durumlara düşmekten ve Türk Ulusu önünde hesap vermekten sıyırdı da kellesini. Kendisi ile birlikte şayet bu bağlamda bir danışmanı da varsa onu da tebrik etmek lazım. Hele de Erdoğan’ın danışmanlarına bakınca, onunkini iki defa tebrik etmek gerekir.

Bilhassa da, AKP bünyesinde olup da bugüne kadar harama bulaşmamış ender kimliğini muhafaza ederken, kumpasla iktidarlarını sürdürenlerin yeni bir kumpasıyla, hak etmediği halde vurguncuya da çıkabilirdi adı. Ve böylesi bir akıbetten de kurtulmuş oldu şimdilik!!!

            Temsil ettiği partinin Erdoğan kanadının, artık tefessüh etmiş olduğu, bundan daha açık ve çarpıcı olarak, hem de pasif bir eylemle ortaya konamazdı da zaten. Buna tek perdelik başarılı bir parodi de denebilir. Anlayana! Erdoğan aslında hiç önemsemediği Davutoğlu’nun, kendisine en ağır darbeyi vurduğunu anlayabildi mi acaba? Hiç sanmıyorum.

Hani bazı insanların umutsuz fıtratları vardır; ama kendi sonlarını getirmeye de cesaretleri yoktur. Bunu birisi yapsın isterler, kurtuluşu başkalarından beklerler. Yoksa adamın böyle bir derdi vardır da biz mi derdinden anlamıyoruz. Çünkü neresinden baksam hem kel hem fodul böylesi bir durumu, ‘aymaz’ demekle de çözümleyemiyorum doğrusu. Anlayacağınız bu özellik, ihtiras, tıynet ve genetik ötesi bir vaka veya uzmanlarını ilgilendiren bir hastalık oldu artık…


            Kilis ise ayrı bir dünya ve bizim toprağımız değil sanki. Günlerdir kafalarına roket üstüne roket düşen Kilisli vatandaşlarımız, canlarından bezmişler. Sokağa bile çıkamıyorlar. Devletleri tarafından terk edilmiş ve sanki göçe zorlanıyorlarmış gibi bir algı içindeler de ne yazık ki. Yoksa başımızdakiler, gizli Oslo ya da neyse planları içindeler mi yine. Yoksa bu defaki partnerleri İsrail mi acaba? Malum Musevi’de para boldur nasıl olsa.

Esasen balıklama atlayacakları için, belki oraları da tek paket halinde, çoktan satmışlardır onlara kim bilir. Bakın devlet demiyorum, çünkü başımızda ki mevcut hükümetin, Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil etmek gibi bir problemi de yok maalesef. İşte bu kimliksiz hükümetin tam da bu günlerde İsrail vetosunu kaldırarak, İsrail’i de bir NATO ortağı haline getirmesinin anlamı başka da ne olabilir ki acaba?


Meclisteki küfürlü, yumruklu tartışmalara, inanın kahvelerde, stadyumlarda farklı görüş ve düşüncede ki insanlar arasında bile rastlayamazsınız. Ekseriyetin yok mu senin? Esasen anayasa ihlali içinde olan bu bölücülerin kaldır dokunulmazlığını, parmağını bile oynatmadan saf dışı bırak o kelleleri. Yumruğunu kullanmana, kulağını tersten göstermene de hiç gerek yok. Yoksa kendi kıçından mı korkuyorsun. Veya kendi özgüvenin mi dumura uğradı ki böyle tırsıyorsun.

            Nereye doğru gidiyoruz böyle, bir bilen; ama bildiklerimizden öte bir şeyler de söyleyecek olan varsa dört kulağımızı, gözümüzü birden açar, dinleriz, okuruz. Ne var ki bu bağlamda çevreye bakınca, pek tatminkâr bir kanı sahibi de olamıyoruz.  Acıdır; ama daha fazla okuyup, dinlemeye de artık çok vaktimizin kalmadığını görüyoruz. Sonra tekrar özümüze dönerek “ve işte o zaman güler yüzlü, tatlı dilli munis adam, bir dev kesilirdi” ruh haletimize bürünüveriyoruz bir anda ve yeniden dostlar. Sağlıkla kalın…

                                                                                   Serendip Altındal



4 Mayıs 2016 Çarşamba

CURUH..

Dün basın özgürlüğü günüydü. Bilhassa da ülkemizdeki yandaş basının kendisine yararlı olacak çıkarımlar yapmış olması gereken, anlam ve önemi içeren bir tarihi gündü anlayacağınız. İnşallah kendilerine yararlı çıkarımlar yapmışlardır(!) arkadaşlar. Biz yine de umutvar olalım. Öyle ya, şayet umudun varsa, demek ki yaşıyorsun.

Başbakanlık makamında oturan zatın, o makamın yetki ve yargısına sahip olamadan o koltukta, muhtemelen de “buna da şükür, daha beteri de vardır” düşüncesiyle, taşınamaz onur kaybına rağmen oturmakta ki ısrarı, sadece kendi epikürist, makyavelist tutkuları nedeniyledir. Boş laflarla kimseyi de kandırmaya kalkmasın. Kendisi de en az, partisinde kişilik kaybında olduğunu iddia ettikleri kadar ahlak dumuruna uğramıştır. Hiç boşuna da eyyam üretmeye çalışmasın. Nafile yere umutsuz bir ihtiras, önce kalbi yıpratır ve ömrü kısaltır sadece, söylemiş olalım da! Meraklısı kendine de pay çıkarsın.

Artık yolunun sonunda ki, AKP adlı emperyalist beslemesi akil(!) grup kendi içinde didişirken, MHP de ise henüz ne zaman patlayacağı belli olmayan saatli bombaların döşenmekte olduğu da kesinleşti. Bu konuya da neresinden bakarsak bakalım, her iki partide de çok iyi tanıdığınız, lider konumlu zevattan topyekûn kurtulmadan, ülkemizin siyasi bir huzura kavuşacağını beklemek, iyimserlik ötesi ebleh’i bir saflık olacaktır. Siyasi huzur aynı bağlamda milli birlik ve milli huzur da demektir. Böyle alınca da bu huzurun, vatanımızın milli müktesebatı ve bekası adına umut taşımamız için, ne denli önem içerdiği de kendiliğinden anlaşılmaktadır.

Birileri beğenmiyor olsa da, Atatürk’ümüzün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin, anayasası ile pekiştirilmiş laik cumhuriyet yönetim modeli, sadece Türksel genetiğimiz bağlamında değil; ama herhangi bir ulus devletin güvenliği ve yönetimi perspektifi açısından da en akılcı modeldir. Esasen milli Anayasamız üstündeki oyunlarla, kahırlı hale elbirliğiyle getirilmiş ülkemin, içinde bulunduğu bu durum da geçicidir. Ve asla fıtratı olmayacaktır.

Bunu anlamak için de afakî zırva dolu hezeyanları dinlemene, uzaklara bakmana, az sayıda milli ve yabancı basını okumana hiç gerek yoktur. Sadece sokakta kendi arasında konuşan, arada sırada tutulan mikrofonlara da yüreğindekini haykıran vatandaşlarına kulak kabart yeter. Ülkenin gerçeğini hemen anlarsın.

Sana gelince Demirtaş denen canlı bomba ya da patlamış mısır torbası imalatçısı boş kova, “Parlamentoyu halk kurar” diyorsun. Ulan hangi halk! Kalk da etrafına bak! Halk olarak gördüğün seni lideri olarak kabul etmiyorken, sen hangi halktan bahsediyorsun hala. Güneydoğu Anadolu’muzda kazdığın bomba çukurlarını, sahiplerini gasp ederek sığındıkları evlerde, korkudan altlarını ıslatan eşkıyanı, halkım dediğin insanlar askerimize elleriyle gösteriyor, o çukurları kendi canları pahasına askerimizle birlikte kazıyorlar. Halkım dediğin yoksa İsrail, ABD, AB, Ermeni, Yunan diasporası mı? Amerikan askeri üniforması taşıyan, çoğu sünnetsiz tetikçi köpeklerine, ne kadar halkım diyebilirsin. Safındaki keskin nişancıların, çoğunlukla Ermeni oldukları, daha yeni deklare edilmedi mi?

Bir de HDP’yi meclisten tasfiye edecekler diyorsun. Sizler gibi canlı bombaları, yok birde içlerinde taşısalardı hala. Elbette tasfiye olacaksınız, elbette dokunulmazlıklarınız kaldırılacak ve sizlerin oluşturduğu CURUH o meclisten kazınacak. Partiniz kapanacak, elbette mevcudiyetiniz silinecek ve tarih bile olamayacaksınız.

Sizler gibi konfederatif bölücüler, asalaklar, kanı bozuklar, sadece meclisten değil, hem de bütün vatan sathından, yaban köklerinizle birlikte temizleneceklerdir bilesiniz. Çünkü bu vatan Türk’ün de, kendisine Kürt, Gürcü vs. diyenlerinde ortak ve ileride mezarları da olacak, onun tüm müktesep haklarına sahip oldukları, ortak ve mukaddes tek vatanlarıdır.

Uyanın ulan artık. Bakın irtikâbı, vatandaş kandırmayı yönetim biçimi haline getirmiş AKP bile uyandı sonunda, bundan sonra kimin kucağına oturacaksınız. Hele güvendiğiniz ABD&AB Gladyosunun da kıçında başka parmaklar varken. Herifler sürekli prostat kontrolündeler ve aşırı rahatsızlar. Yakında oturacak kucakta bulamayacaksınız. Sonra da dıral dedenin düdüğü gibi ortada kalıp, çocuklarını öldürmeye kalktığınız yüce Türk Ulusundan şefaat dileneceksiniz. Şimdi bunu da iyice yerleştirin o aymaz kafalarınıza artık.

Sonunda AKP’li çakaralmazlar da gerçek kimliklerinizin farkına vardılar; ama hayli gecikmeyle. Birileri hala buzdolabındaki açılım tuzlamasından bahsedip duruyor, ne ki o da çoktan kokuştu ve çöpe de atıldı artık. Şimdi oturun ve yolun başında hiç aklınızda bile olmayan CHP den çözüm bekleyip durun artık. Ki buna da yüce Türk Milleti ne diyecek, bekleyip hep birlikte görelim bakalım sonuçlarını. Bu noktada benim de sorguladığım CHP hakkında fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü ahde vefa duygularım nedeniyle hala CHP den umut varım. Bu nedenle de zihinlerde bulanıklık oluşturmak, hele de bu günlerde hiç uygun düşmeyecektir, özellikle de kendi adıma, lütfen kusuruma bakmayın.

Bakın koruyucu meleğiniz sandığınız ABD&AB&İsrail; besledikleri PKK, IŞİD, PYD yaftalı Lejyoner piçlerinin, ağrı kesici ağırlıklı ilaç lojistiğini bile Türk Milletine ödetiyorlar. Anlayın artık kimlere bel bağladığınızı, kimlerden medet umduğunuzu. Bilin ki sizin esas haminiz Erdoğan Hükümetidir ki onun da günleri sayılıdır. Ee ondan sonra kimin kucağına oturacaksın behey Demirtaş, onu da söyleyiver bir zahmet.


Bugün 2,5 ABD giydirmesi PKK vs. piçini temizlemekle uğraşırlarken, kendi canlarından da olan evlatlarımızı besleyen ordu mutfağına bakınca yüreğimiz daralıyor, gözlerimiz ayrıca yaşarıyor. Çünkü Conk Bayırlarında, Sakarya da ve Anadolu genelinde yedi düveli göğsüyle karşılayıp tüm yurt sathından kovan aynı Türk ordusunun, ancak kuru fasulye, arada pilav ve üzüm hoşaflı mütevazı menüsünü çıkarabilen mutfağına da empati yapmak zorunda kalıyoruz bir anda. Ne yaparsınız ahde vefa sahibiyiz. Bilmem anlatabildim mi?

                                                                      Serendip Altındal