24 Kasım 2015 Salı

ULVİ BEKARET..

            Günler haftaları, ayları, aylar yılları kovalıyor, yıldırım gibi geçiyor zaman. AKP ile kararmış 13 yıl kaldı geride. Kimlere neler getirip, ülkemden neler götüren ve rüzgâr gibi esip, heder olan yıllar. Yer yer yangınlar, biriken küller, savrulan hayaller, yitirilen gençlik umutları ve kimi fakirin sırtında balon gibi şişirilen yaratıklarla dolu, nafile geçen yıllar.

            Akarı, kokarı, kalan tortuyu, elinizi bile dokundurmaktan tiksinerek ayağınızla kenara itip baktığınızda, siz de benim gibi iç geçiriyor olmalısınızdır mutlaka. Tek bildiğimiz ve aklın yolu gördüğümüz asal sonuç veya çıkan istidlal, 13 yıldır yaşadığımız ve maalesef bir süre daha yaşayacağımız, AKP ile başlayan bu kâbusun yine AKP ile son bulacağıdır.

            İşte elimizdeki tek bulgu da şimdilik budur. Bunun ne zaman ve ne şekilde son bulacağı ise elbette ki falcının konusu değildir. Mevcut indislerden yola çıkan ortak akıl, mutlaka çözümü bulacak ve sonucu ortaya çıkaracaktır. Yani bilelim ki, bu bilmeceyi yine biz çözeceğiz sonuçta.


CIA yeniden yapılanıyormuş. Avrupalı korkudan sokağa çıkamıyormuş. Terör daha da artarak gündem de kalmaya devam edecekmiş. Esadsız çözüme hayır deniyormuş. Dolar kuru Avrupalı işletmeleri de iflasa zorluyormuş. CHP olağan Kurultayı 16-17 Ocakta yapılacakmış. Türk mucitten, güneş enerjisinde devrim yapacak müthiş icat – acaba Türk’e yar edilecek mi??? -. Falan, filan, vb.

            Yukarıda medya gündem başlıklarından kısa örnekler verdim. Şimdi soralım kendimize, hangisi okuduktan sonra aklımızda kalacak acaba? Muhtemelen de Türk Mucidinki (Gediz Ün. Doç. Dr. Bayam) olmalı. İşte günlük medyanın uğraşları bunlar ve bunlar gibiler. Tüm bu gibi konuların müktesep gelecek varlığımız ve yürümek zorunda olacağımız rotamıza ışık tutacak en küçük bir kıymeti harbiyeleri yoktur. Yoksa ben mi yanılıyorum? Çünkü AKP ile daha nereye kadar sorusuna cevap bulamıyoruz içlerinde. Oysa milletçe buna o kadar da ihtiyacımız var ki. 


            Toparlarsak; odaklanmak zorunda olduğumuz acil sorunları sıralayalım:
1)  Öncelikle de hiç vakit kaybetmeden, “herkes bizimle uğraşıyor” figanlarını da bir kenara bırakmak zorunda olan CHP, acilen kendi içinde özlenen kimliğine revize edilmelidir.

§   Bu anda, bundan önceki Kurultayları ve Partimizi doğuran ilk Sivas Kurultayının - ki, dış ve iç düşmanların süngüleri altında kurulmuştur - hatırlamak, geçen on altı yılın bütün hadiselerini göz önüne getirmeği kolaylaştırır. (Atatürk - CHP 4. Kurultayı açılış konuşmasından).

     Diyen aziz Atayı göz ardı etmeden ve Kurultay kararı da almadan önce, CHP Kurmaylarının aynalarının karşısına geçip, temsil ettikleri partinin mekânını bile ayet nitelikli tefsirleriyle kutsayarak açan, kurucu Atatürk ve ideolojisine, layık olup olmadıklarını sorgulamalı ve artık lütfen neden revizyon istediğimizi anlamalıdırlar.

2)  TSK kontrol ve güvencesinde partiler üstü asker-sivil bir Milli Birlik Komitesi (Kuva i Milliye) acilen kurulmalı ve durum muhasebesine başlanmalıdır. Açılım ve Anayasanın değiştirilemez maddelerinin bile tartışmaya açılabileceği gibi aykırı saçmalıkların, derhal bloke edilerek, önlerinin kapatılması gerekmektedir.

§ Askeri harekât, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha seri hedeflere ulaşmayı temin edebilir. (Atatürk, 1922-İzmir)

     TSK bireyleri de aziz Şehitlerine ve kendilerine yukarıdakileri ve daha nicelerini söyleyen aziz Atalarına ne kadar layık olabildiklerini, her bağlamda sorgulamalı ya da meslekten ayrılmalıdırlar.           


3)  Bize ait olmayan Burjuva Başkanlık zırvasına derhal son verip, en azından “Milli Görüş” perspektif ve profilinde, her türlü manipülasyona kapalı, barajsız, gerekirse de manüel, parmak boyalı, güvenilir, tam bağımsız ve milli bir Hükümete geçit verecek sağlıklı seçim düzeninin oluşabileceği bir zemin, yeniden oluşturulmalıdır. Bozulan düzen genel seçimler öncesi tekrar kurulmadan, ülkemizde bağımsız bir milli sanayiye de, salt siyasi partiler vasıtasıyla asla geçiş olamayacağı da kesinlikle unutulmamalıdır. 

      Yani Türkiye’mizde seçimler öncesinde ve yeniden hüsrana uğramamak bağlamında, Cumhuriyetçi Demokrat Kemalist kültür ve sarsıntı geçiren milli siyasi bakış, gerekirse de referandumlu bir Halk Devrimiyle, mutlaka yeniden sağlanmalıdır.


            Daha fazla da detaya inmeden, sadece bu ana maddeler safhasında kalsak bile, aziz vatanımıza tam da en ihtiyacı olduğu bir dönemde, verebileceğimiz en büyük faydayı sağlamış olacağız. Yani sadece tehlike büyük demekle olmuyor Bayanlar, Baylar. Daha ciddi ve kararlı olmak zorundayız o zaman. Haydin varmısınız?



            Gürsel Tekin’in konuşmasından anlayabildiğimiz kadarıyla, CHP ana muhalefet rolüne devam edecekmiş. Mevcut durumuyla başka de ne yapacaktı ki! Bir taraftan Rusya, diğer taraftan Avrupa vuruyor diyen Bay Tekin, ne hikmetse ABD den hiç kelam etmedi. Aslında Dünya genelinde her yamuğun çıkış noktası olan ABD, demek ki ona ve muhtemelen de diğer arkadaşlarına göre, sanki sütten çıkan ak kaşıkmış anlaşılan. Yoksa bu tavır, ABD ve dolayısı ile de AKP ile aynı kulvarda olduklarının, aynı kaynaktan beslendiklerinin, yeni bir teyidi miydi acaba?

            Sizi bilemem; ama beni en fazla da işte işin bu tarafı ilgilendiriyor. Çünkü Kemalist özeği ve altı okuyla bir CHP yine de bu ülkenin asla vaz geçemeyeceği tek partisi, tek umudu ve tek ışığıdır. Yoksa sonuç, başta da AKP iktidarıyla birlikte hepimiz için, hüsran olacaktır. Mandacılarla aynı safta olduklarını gizlemekle bir yere varamaz CHP kurmayları. Ve bilmelidirler ki, temsil ettiklerini sandıkları CHP’nin “Ulvi Bekâretini” asla bozamayacaklardır. Biz söylemiş olalım da gerisi artık kendilerine kalmış olsun.

            Yasaların içinde kalarak; ama Anayasamızın tartışmaya bile kapalı olan esaslarını, tatlı sert otoriteyle, sonuna kadar korumak zorundadır bir CHP. Yani değil Erdoğan AKP’si, Feleğin oğlu bizatihen istese, bu yasa maddelerinin ve ulusal birliğin dokunulmazlığını açılıma taslak yapmayı bırakın, bunun teklif dahi edilemeyeceğini, bütün ansız kafalara çivilemekle görevlidir aslında aynı CHP. 

§  Kemal Atatürk’ün ölümünün 25. Yıldönümünü anma törenine katılabilmekten şeref duymaktayım. Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır.
    Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması, yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan ve o zamandan beri koruması, Atatürk’ün Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye’de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.
Atatürk, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında süregelen dostane ilişkilerle yakından ilgiliydi.
    O bizim demokratik hükümetlerimizi tanımış ve kehanette bulunurcasına ‘Biz artık arkadaşız ve gelecekte çok daha yakınlaşacağız.’ demiştir.
Bu mevcut yakın ittifakımız, Atatürk’ün bağımsız bir Türkiye’de özgür hükümet için hazırladığı sağlam zeminden gelmektedir.
     Amerika Birleşik Devletleri’nin Atatürk’ün ülkesine ve Atatürk’ün Türkiye ve Dünya’da oluşmasına yardım ettiği ideallere bağlayan bu ittifakın ortağı olmasından gurur duyuyorum.
Bu büyük adamı ölüm yıldönümünde saygıyla selamlıyorum. (Başkan John F. Kennedy, ABD - 10 Kasım 1963; 22 Kasım 1963 de vurularak öldürüldü.)
           

            Son söz: Ayrıca CHP şunu da hiç unutmamalıdır ki; kurucu Atatürk için yukarda ki saygın ifadeleri kullanan ve kendisini İdol kabul eden bir Halkçı Kennedy, acaba kendi Burjuva Devleti tarafından neden(!) elimine edilmişti. Bugünkü ABD’nin, Kennedy ABD’si ile uzak ara bile bir ilişkisinin olmadığını, bizim yeni bitmeler sahiden biliyorlar mı; yoksa buna rağmen de kabul ediyorlar mı acaba?
                                                                      
                                                                          Serendip Altındal



14 Kasım 2015 Cumartesi

SON DARBE..

            Birilerinin ısrarla vermekte oldukları 2023 mesajı boşuna verilmiyor aslında. 2002 seçimleri sonunda şaşkın bir suratla – ki 1 Kasım da yine aynı görüntüyü verdi – sonuçları teşekkürlerle kabul eden Erdoğan’ın ilk balkon konuşmasıyla birlikte daha o zaman, başımıza çorap örecek olan sinsi oyun başlamıştı esasen.

            Artık sonunun başlangıcına varmış ve bu durumunu da istemese de kabullenmek zorunda kalmış olan ABD, son yaşam şansının Ortadoğu ve merkez Türkiye de olduğunu anlamıştır. İşte Türkiye’de ki yeni İslam kolçaklı Osmanlıcılık akımı da bu tespitle aynı zamanda başlamıştı ya zaten. Bu bağlamda acele bir Arap Baharı estirerek, sinsi oyunun ilk adımlarıyla sahneye çıkmakta gecikmedi. Daha önceden verdiği Dinler Diyaloğu gibi karışık soslarla yapılan avangart girişleri de üstüne yapıştırınca, resim netleşiyor aslında.

            Artık herkesin bildiği olgu detaylarına fazla takılıp da yazıyı fazla ağırlaştırmadan, bu resmin bize artısı, eksisi ne olur bağlamında kendimize dönelim isterseniz. Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP), ülkemizin başında oturan eş Başkanı paralelinde ve hele de son seçimlerden sonra artık iyice anlaşıldı ki, çok daha çetin günlerin bizi beklediğine namzetiz demektir. 

            Ülkemizde emelleri olan birilerinin, zaman darlığı nedeniyle emperyalist siyasa tarihinin en hızlı uygulamaları olan Ergenekon, Balyoz, Hukuksal dikta, polis devleti, teröristi muhatap alma, milli kaynakları satma, ulusal kültürü yok etme, açılım, saçılım vs. gibi senaryoları, peş peşe sahneye koyduğunu hep birlikte izledik. Bütün bu safahat sonunda görüldü ki; asıl amacın, sistematik olarak Türkiye merkez alınmak üzere bütün Ortadoğu da “Yeni ve İslam kolçaklı Osmanlı” yaftası altında, “Yeni bir ABD”  yerleştirilmekte olduğudur.

            Kendi sonunun başında ki ABD artık son şansı olarak bu olguya saplandığı için, anlaşılan giderayak bizi de götürmeye kararlıdır. Dolayısı ile daha 50’li yıllardan beri kanını emdiği Türkiye’ye, şimdi de son darbeyi vurmaya hazırlanıyor olsa gerek. Çünkü yeni meclisin alacağı ilk kararlara bakılırsa; Memur, asker ve işçinin tek statüde ve SGK kapsamında toplanacak olması, işte bu amaca odaklı en yeni ve son adımdır. Arkadan kolay güdülür bir yeni ABD örneği yaratmak için, daha nelerin gelebileceğini de tahmin edebilmek hiç de zor değildir.

            Şimdi artık taşları yerine oturtunca, büyük resim kanımca sizin de zihinlerinizde oluşmaya başlamış olmalıdır kuşkusuz. İşte genel bir “beyin fırtınasına” tutulması gereken ana gündem de budur aslında. Oysa bizlere yüce Atatürk dehasının bir armağanı olarak, öpülesi mübarek eliyle sunduğu Cumhuriyetimiz ise, gerçekte tam bir Halk İdaresidir. Ve asla bir ABD Cumhuriyeti modeli değildir, isimlerin dışında ortak bir paydası da yoktur. Yani ABD’de ki bir ‘koyun’ cumhuriyetidir, sonuç itibarıyla.


            ABD’de bizde olduğu gibi gerçek bir Halk Hükümetinin kurulabilmesi hemen hemen imkânsızdır. Siz sakın inanmayın ‘ABD Halk Cumhuriyetidir’ masalına. Çünkü aslında üstü örtülü şirket profesyonellerinden, emekli askerlerden oluşan devlet erkânı, asker ve sermaye Burjuvasının kurduğu katı despotik, oligark sistem, böyle bir duruma asla izin vermez, imkân tanımaz.

            Bunu denemeye kalkanların başına da ABD yaftalı Para Babaları + Mafya – ki legal tetikçileri, asker ve polistir, Milli İstihbarat birimleri ise çok gizli kalması gereken işlerde müdahil olur – derin devletinde neler geldiği malumunuzdur. Mesela bunlara en çarpıcı ve herkesin tanıdığı bir örnek, Kennedy ailesinin başına getirilen dramdır.

 Bırakın ülkelerinde böyle bir olguya müsaade edileceğini, bu endişeyi veren bütün sivil dernek ve cemaatleri de toptan, acımasızca yok etmişlerdir. Komşu ülkelerde bile, belki Rusya himayesindeki bir Küba hariç tutulmak üzere, halklarıyla kedinin fareyle oynadığı gibi oynamışlar ve oynamaktadırlar. Tüm bunların bilinebilen belgesel tarihi, mutlaka yakın hafıza arşivinizde mevcut olmalıdır.

                       
            İşte en büyük tehlike, ABD’nin Türkiye’mizden, fokur fokur kaynattığı, Ortadoğu, Avrasya, Asya sahanlığında, üstüne üstlük bir de yeni bir İslam kolçaklı ABD yaratma gayretidir. Tabiatıyla da, bu yeni Türkiye ABD’sinin kontrol panelinin de kendi elinde olacağı, bilmem ilave edilmeli midir(!)?

            Böylece isteseler de, istemeseler de, fırfır dönseler, yeni arayışlara yönelseler de, hatta yüce Atatürk’ün mezarında sap(!) gibi dikilseler de, kurtuluşları yoktur. Bu açmaz ancak, ülkemizde ki tüm ABD neferi misyonerlerin, kendi sonlarına kadar sürecektir. Son ABD+AB+AKP+Beslemeler aranjmanlı seçim sonuçları, başta çok ulusluları olmak üzere, tamamı milliyetçi maskeli bütün anti milli iş adamlarımızın ve kemik yalayıcılarının da, bu, Amerikancı Burjuva iktidarına sıcak baktığını ortaya koymuştur. Siz asla aldırmayın onların timsah gözyaşlarına.


            Ülkemizde baş aşağı edilen milli kültürün tekrar ayaklarının üstüne dikilebilmesi ve yeniden Kemalist özgürlüğün tarifsiz huzuruna avdet edilebilinmesi için, mevcut muhalefetten, her biri umutsuz vaka olan lider namzetlerinden ve yetersiz partilerinden medet ummak, bilin ki abesle iştigal etmek demektir. Bu durumda bize göz kırpan tek çıkar çare ise; artık parti tabirini ve partileri unutup “CEPHE” tabirini ele alarak tek ve milli bir cephede göğüs göğüse saf tutmak olacaktır.


            Çünkü aynen ABD de olduğu gibi, bizde de bundan sonra, ABD belası var oldukça, tabandan başlayan bir Halk devrimi şayet zirveye ulaşamazsa, sevgili Atatürk’ün bize armağan ettiği gerçek Halk Cumhuriyeti, artık ülkemizde de hayal ürünü olmaya mahkûm olacaktır. Herhalde bu durumlara sebebiyet veren vatan, millet mefhumu olmayan, benmerkezci epiküristlerin de en tatlı hayalleridir, böyle bir akıbet. Görüldüğü gibi tehlike, zannedilenden de büyüktür. Ne var ki Emmioğullarımın hala bir Halk İdaresi kurma şansları olduğu da bilinmelidir…


            Yakın günlerde ABD yine kurusıkı atmaya, AKP Hükümetinden beklentilerini sıralamaya, Kürt bahane, gasp şahane mealinde, Güneydoğumuzu koparmak adına ona baskı yapmaya, ondan da öte TSK mızı bile tehdit etmeye, vakit geçirmeden başlayacaktır. Çünkü artık suyu ısınmaktadır. Emperyalist taifesi önündeki lider konumunu muhafaza edebilmesi için de, bir şeyler ortaya koymak zorundadır.

            Oysa diğer taraftan da Şeytan olup bilmektedir ki; Anadolu, Ortadoğu, Avrasya, Asya sapağında esasen IŞİD, PYD, PKK vs. ve diğer terör levazımatçılarından oluşan Lejyoner ordularıyla hanidir sürdürdüğü Yeni Haçlı savaşını, yanılıp bir de resmileştirmeye kalkarsa, o zaman da kendi kafasına sıkmış olacaktır. Her şeye rağmen yine de unutmamalıyız ki, asıl tehlike; Burjuva iktidarını oluşturan AKP ve beslemeleriyle, dayanakları olan anti milli sermaye Burjuvasıyla, aslında içimizdedir.

            Şimdilik öncelikli asıl sorun da budur. Ne var ki bizim cephede, sağduyusu, sezgi gücü yüksek ve kararlı, ahde vefa sahibi, cesur bir Türk Ulusunun, hiçbir sorun veya engel tanımayacağı da açıktır…


Son sözün özü:
            Ey Atam kaldır o güzel başını da bak gör. Seni bağrında taşıyan milletinin toplu imza tutanağını da koy önlerine ve onlara söyle:

            Ben arada iki tek atardım; ama görüyorsunuz ki, topunuzun bir arada sahip olamayacağınız en sağlıklı beyin yine de benimkiymiş. Ayran beyinliler; sizi adam sanıp emanet ettiğim aziz vatanımı bakın ne hale düşürdünüz?
Siz, sırtlanların ağzından aldığımız, kanlarımız canlarımızla inşa ettiğimiz bu kutsal vatanı, hilal-i ahmere muhtaç hale getirip,  üstüne de yiğit canlarım pahasına koruduğum milli bekanızı, kumar masanıza yatırdınız. İşte görün ne işe yaradığınızı”…

            Söyle bunları aziz Atatürk, haykır suratlarına; çünkü bu, senin elleri öpülesi, nurlar içinde yatan mukaddes Zübeyde ananın, seni doyururken helal ettiği ak sütü gibi hakkındır. Hangi ana senin gibi bir evlat doğurabilir ki. Yoksa Burjuva salonlarında bacak bacak üstünde açılım yapan, ana namzetleri mi?

                                                                                   Serendip Altındal



12 Kasım 2015 Perşembe

ALLLAHIN EMANETİ..

Seçim sonuçları açıklandıktan sonra, hemen yeni dönem vurgunlarının planlanmasına oturan birileri kafa kafaya çalışırken, diğer taraftan da ağlayan çocuğu avutmak amacıyla ona elmaşekeri uzatır gibi, millete de avunsun ve yeni algılara yönlensin diye gündem üstüne gündem fırlatmaya başladılar yine. İşte AKP ile başlayan ve 14 yıldır değişmeyen tek ana gündem de budur, fazlası değil bence. O da tartışılamıyor, yaşanıyor – ya da fıtratımız(!) oluyor - sadece.

Kim neyi nasıl yazarsa, gündem o kabul edildiği için de millete fazla bir seçim hakkı kalmıyor aslında. Yani yurdumuzda gündemi maalesef, vatandaşın okuduğu yandaş gazetenin köşe yazarı belirliyor sadece. İyi de ondan da sahiden bilmesi gerekeni öğrenebildiğini mi sanıyor vatandaş acaba? Vatandaşın birisi de soruyor; yeni hükümet ne zaman kuruluyor? Aslında yasaya uyulmalıymış. O halde el cevap:

Yasa, yusa
Sana mı kaldı?
Boş ver be ansız Musa…

            Yani hukuktan guguk yapılmış, hukukçusunu getir, götür valesi yapmış bir ülkede, adamın canı ne zaman isterse o zaman kurar hükümetini. Haydin var mı itirazı olan bakalım! Karşı taraftan bir diğeri de ‘2023 de Cumhuriyeti yıkacağız’ diyor. Yıkacaklarmış,,, kafaya bak sen! Taş atsan taş kırılır Valla! Çünkü ne desen almaz böyle kafa, mermer bile bu türden daha akıllıdır. Dahası değmez, geçiniz efendim…


Oysa vatandaş için mutlaka en doğru olanı, kendi kültür birikimi ile kendi gündemini kendisinin oluşturmasıdır. Yazarları ise kendi beyin fırtınasında lojistik malzeme olarak kullanmalıdır her çağdaş ve aydın birey aslında. Acaba bizde de böylemi oluyor bu işler? Ne gezer(!). Çünkü aynı zamanda ‘seçmen’ de denilen; ama bir türlü çağdaş olamayan vatandaş birey, çoğunlukla da ‘al Allahım emanetini’ konumundadır ülkemizde ne yazık ki.

İnanmıyor musunuz? O halde bakınız son 13 yıldır yaşadığınız ve adil bir düzeyde reyinizi kullandığınızı sandığınız, kazananı bile şaşırtan seçim sonuçlarına. O zaman ne demek istediğim daha iyi anlaşılır sanıyorum. Yani bu tabloyu çizen veya ona fırça olan vatandaşın arkasını, önünü ve ondan sonrasını görebilecek hali, melali, seküler kimliği yoktur. Böyle bir durumunsa ‘muhalefet yok ki’ bahanesi de olamaz. Hele bunlara bir de hala kararsız rey kullanmazlar da ilave edilirse; işte tam da böyleleri için, her anlamda zengin Türkçemizde kullanılır ve yerine de cuk oturur ‘al Allahım emanetini’ deyimi.



Futbolda olduğu gibi, bütün diğer spor branşlarında da esas alınması gereken bir kaide vardır. Bu da, tartışmasız, itirazsız, hakeme bile gerek bırakmayan bir sonuç elde etmek istiyorsan, önce rakibinin bütün zafer yollarını ezici gücünle tıkamalısın mesajıdır, çalıştırıcılarının sporcularına her vesilede verdiği. Ve bundan çıkartılan sonuç ise, her zaman kendine bakmalı, güçlü olmalı ve kurallara uymalısındır.

Kendi konumuza gelirsek; 13 yıldır gasp, soygun ve adam kayırmaktan, öz kaynaklarımızı yabancılara peşkeş çekmeye, dış borçları katlamaktan, milli eğitimi ve adil düzeni yok etmeye, sonunda milli müktesebatı paylaşıma açmak adına müstevli masasına yatırmaya kadar her başarıya(!) imza atan bir parti, ne yazık ki hala iktidar olabiliyor ülkemizde.  Bu da seçmen denilen ve bu eserin tek mucidi(!) olan vatandaşın, yeterli güçte – çağdaş kültür düzeyinde – olmadığının göstergesi demek oluyor aslında. Çağdaş kültür ise kısaca, belgeseli bilmek ve emsalleri gibi kimliği adına, ulusal bütünlüğüne sadık kalmak olarak tanımlanabilir.

Şimdi aynı durumun komşu Yunanistan da bile olabileceğini iddia edebilirmisiniz? Bırakın böyle bir durumu yaşamış olmayı, adamlar bilakis AB içinde bile bir Sosyalist Partiyi iktidara taşıyabilecek kadar özgün kafalı olduklarını ispatladılar. Şimdi onlar için de ‘al Allahım emanetini’ diyebilirmisiniz? Aman sakın ha! Çarpılısınız Vallahi…


2015 yılında çağdaş dünyanın iddialı bir Türkiye Cumhuriyetinde, kimliği hala tartışma konusu olan, yeni seçim kazancı ile de kendini emniyette hisseden şaibeli bir Cumhurbaşkanı çıkıp, ‘rejim değişikliği laflarıyla birbirimizi yormayalım’ derken,  hazindir; ama kimleri temsil ettiği yine anlaşılamıyor doğrusu. Sonra da bütün diğerleri gibi, havada fırfır dönen bu sözlerinden, sağlıklı bir anlam çıkarmamız bekleniyor.

Başka hangi gündemden bahsetseydim ki. Başınızda yeteri kadar yok mu zaten. Ben zihin denizinizde fırtına koparmak yerine, harelenme oluşması umuduyla küçük bir taş attım sadece. Hoş görün lütfen…

                                                                       Serendip Altındal

Video Kanalım

2 Kasım 2015 Pazartesi

SUYUNU SIKSANIZ..

            13 yıldır her seçim sonunda aynı şeyleri yazmaktan ben bıktım, siyaset yaptığını sanan muhalefet partileri bıkmadı. AKP iktidarıyla birlikte oluşan boru kafalı insanlar türüne ilaveten solucan ve diğer omurgasızgiller familyalarının da bolardığı ülkemde, boru kafalı türe artık ana muhalefet partilerini de sokmamız gerektiği, nihayet tartışmasız olarak çıktı ortaya. Çünkü bunlarında kafalarında deneyime yer yok anlaşılan. İnanıyorum ki, şayet tarafsız olabilirlerse bu tespite bizatihi kendilerinin de hiç bir itirazı olmayacaktır veya olmamalıdır.

            Beklenildiği gibi, yine ve yeni bir manipülasyondan öteye geçemeyen ve hiçbir mantık ölçeğine sığdırılamayacak seçim sonuçları, sadece seçmene mal edilmemelidir. Çünkü hiçbir ülkenin vatandaş bireyleri, bu kadar dirayetsiz ve mantık yoksunu olamazlar. Zira böyle bir sonucu, kendisini bile var saymayan bu kadar olumsuz deneyimden sonra, istese de hiçbir mantık kabul edemez.

            İki seçim dönemi arasında kalan süreci iyi kullanan, başta da kendi adaylarını yenileyen, yer altı/üstü yandaş faaliyetlerine, Okyanus ötesi ve AB Gladyosu desteği de sağlanan AKP ye, böylece son bir şans daha verilmiş ve yeniden iktidara zorla itilmiştir. Yani iktidara taşınmamış, kelimenin tam anlamıyla arkasından itilmiştir. İşte ince hesaplara dayalı ve ustaca hazırlanmış, fazla da abartılı olmayan seçim sonuçlarının matematiksel grafiği de bunun delilidir. Güneydoğumuzdaki emelleri adına son ümidi AKP olan ve vazgeçilemez Anadolu’muzda artık açıkça sahneye konulan emperyalist misyonunun, AKP mecburiyeti yoksa hala anlaşılamadı mı?

            Tabii bu tespitimize, malum %22’lik taban AKP seçmeninin her ne kadar itirazı olsa da mevcut durum budur. Sabık ABD Mernis projesinin Türkiye paraleli olan ve kendi kontrollerinde olduğunu sandıkları Seçsis sistemiyle, son 13 yılın AKP mağduru olan bugünkü Türkiye’mizde hala adil ve tarafsız seçim sonuçları bekleyenler, böylece bir kere daha hüsrana uğramış oldular.


            3 konuya daha kısaca değinmeden geçmeyelim:

1) AKP aday listesini daha yeni ve popüler bir çizgiye taşırken isabetliydi.

2) CHP ise, bünyesinde birden fazla Hükümet kurabilecek kaliteli insan kaynağı mevcutken, halkı ile bütünleşemeyen adayları ihtiva eden eski liste de ısrarcı olmakla, baş kaybeden olmuştur. MHP ise, 7 Haziran sonrası milli bir Hükümet oluşturulabilme şansını heba ettiği için, artık beni hiç ilgilendirmiyor.

3) AKP ye destek olur amacıyla isabet kaydederken,  günahsız insan hayatlarını yok eden emperyalistin Ankara katliamı, tüm insanlık adına yenir yutulur gibi değildir. AKP aptalca bu senaryoyu kendi üstüne yazdırmıştır; ama esas suçlu ABD ve Gladyosudur kuşkusuz, ne var ki AKP buna rağmen, yarın bu dolaylı eylem ortaklığı için de hesap verecektir. Çünkü bu vahşi ve insanlık dışı eylemden, seçim menfaati çıkardığı açıktır.



            ABD’nin kendilerine kakaladığı Mernis Projesiyle EWG dönemlerinden itibaren, ekonomik bağlamda kevgire döndüklerini sonunda anlayan AB cemaati, nasıl kendi sistemlerine dönmüşlerse, komşu Yunanistan bile aynı projeyi elinin tersiyle fırlatıp atmıştı. O sayede de aslında; yıllar sonra ilk defa Yunanistan da tarafsız ve kurgusuz yapılan seçimlerde, AB göbeğinde bir Sosyalist Parti iktidar olabilmişti. İşte bu çok açık deneyim dahi ne yazık ki bizim muhalefete bir öğreti sağlamadı ülkemizde.
           
            Ve artık apaçık ortaya çıkmıştır ki; Vatan, Millet tiratlarıyla vatandaşın karşısına çıkan muhalefet partilerinden ne köy ne de kasaba olur. Görülüyor ki bu partilerin tek amacı, kendi kıyak vekillikleri ve yanında kaymaklı emeklilikleri adına mecliste bir sandalye kapmaktan başka da bir şey değildir. Sonuç olarak artık Türk Milleti tarafından da iyice anlaşılmıştır ki; Milli bekası olan tam bağımsız Kemalist varlığını temsil edebilecek bir Milli Hükümet, mevcut olan içi boşalmış muhalefet toprağında, maalesef yeşeremeyecektir. Bunun için de, partilerin milli geleneklerine dönmeleri adına gerekli revizyonlar şarttır.

            Ve Türk Milleti bu makûs durumda, sadece adına milletin vekili denen, meclisin suyunu da sıksanız içinde iki elin parmaklarından fazla adam bulamayacağınız bir takım paraziti, kendi yokluğuna, çaresizliğine rağmen yine beslemek zorunda kalacaktır.

            İçinde alışıldığı gibi her şeyin(!) yer aldığı bu son seçimden sonra da tekrar anlaşılmıştır ki, her şeylere(!) rağmen AKP yine de iddia ettiği gibi çoğunluğun değil; ama yukarıdaki tariflere cuk oturan malum bir azınlığın Hükümeti olmaktan öteye yine geçememiştir. Ve böyle bir Hükümetin de, Obamayla birlikte yakın bir gelecekte, çabuk unutulacak bir tarih olmaktan başka da bir geleceği yoktur. Bekleyelim gelecek yakın günler bunun teyidi olacaktır nasılsa…

                                                                      Serendip Altındal