29 Mart 2015 Pazar

SAFRA DAHİ OLAMADILAR..

           Haydin bakalım işe yaramaz muhalifler hayırlı olsun. Batmak üzere yan yatan Cumhuriyet teknemize, ters güvertede topunuz bir safra bile olamadınız, gerçekten yazıklar olsun. Böylece yeni dikta yasasını da elbirliği ile çıkarttınız. Gözünüz aydın, kulaklarınız Manisa olmuştur artık. Ötekiler elle ayakla, indir kaldır işi götürüyor, ekmeğinizi bile ağzınızdan çekip alıyorlar, gıkınız dahi çıkamıyor, mecliste izleyip oturuyor, kafa sallıyor ve hangi hakla da vatandaş sırtında ballı maaşlarınızı alıyorsunuz acaba.

            Şayet göremediğimiz, bilemediğimiz vatana hayrı dokunan bir şeyler de arada sırada yaptıysanız, söyleyin de haksızlık yapmış olmayalım bari. Bu arada ayrıcalıklı VIP emeklilikleriniz ise, yarattığınız yeni Burjuval sınıfın primi oluyor herhalde. Onu da analarınızın ak sütü gibi hak ediyorsunuz doğrusu sayın seyirciler. Öyle ya! Emperyalist beslemesi AKP hükümetini, daha başından itibaren ve hiç gereği bile yokken bu ülkenin başına sarmal bela yapanlar, herhalde sokakta ki vatandaşlar değildi.

            Sizin seçmen dediğiniz sokaktaki adamın üstünde bıraktığınız izlenim ne yazık ki budur işte. Şimdi bu doğruları yansıtmaya çalışmış olduk, itibar edin. Çünkü seçmeniniz, yani sokaktaki adam konuşuyor. Aynı bağlamda da hepinizden fazla bilen ve derinliği olan, çünkü ağır gerçeklerle iç içe yaşayan sokaktaki vatandaşınızla (seçmen) nasıl saf tutabileceksiniz ki? Seçimlerden önce, ağırlıkla yoğunlaşmanız ve inanarak cevaplamanız gereken soru da aslında budur.


            Ötekileri bırakalım, onlar nasılsa son turlarını atıyorlar artık. Ama vatandaşın bütün umudu, beklentisi sizlersiniz. Ne ki siz de bu olumsuz görüntüleri veriyorsanız, vatandaşınız ne yapsın, kime kucak açsın. Bilmem anlaşılabildi mi? İşte birçok kararsızın ki aslında doğru yapmadıkları halde; protesto nedeniyle oy kullanmamaları da bu yüzdendir. Unutulmasın ki kullanılmayan veya kasti olarak hatalı kullanılan oy yüzdesi, olumsuz seçim sonuçlarının da ne yazık ki kaderi oluyor.

            Tüm bu gelişmeler de, herhalde bir gece de oluşmadı. 12 dolu yılın bakiyesidir sonuç. Önlem almak için neler yaptınız, daha doğrusu da yapmadınız? Ee şimdi günah çıkarma zamanıdır artık. Unutmayın ki yakında dokunulmazlıklarınız da sizleri kurtaramayacaktır. Bu gidişin sonunda artık sokak ortasında polise, zorunlu prostat kontrolü yaptırmak üzere, domalmaya da hazır olun o halde. Unutmayın ki aldıkları bu zecri tedbirler aslında sizler içindir, terörist bahane. Veya da "kendim ektim, kendim biçtim" misali...

            Üstüne üstlük Cumhuriyet tarihimizde, mübarek sayelerinizde bir ilk daha yeşerdi aziz meclis misafirleri. Cumhur başına da, sanki ekstrelerini hiç göremediği harcamalara bugüne kadar ödedikleri yetmiyormuş gibi, bırak umutla beklediği emekli zamlarını; birde katmerli çifte kavrulmuş yeni bir örtülü ödenek ödemek zorunda kalacak, kıçında artık don bile kalmayan emeklisinden, yetimine bu millet.


            Ayrıca sadece bununla kalsa yine şanslı sayılırız. CIA, NSA,  NATO vb. gibi emperyalist ABD, AB piçlerinin Aksaray’da, topuyla tüfeğiyle kurmakta oldukları gerçek paralel devletin, personel maaşlarını, toplu giderlerini de ödeyeceğiz daha anlaşılan. O altlı, üstlü stratejik bir karargâh olan Aksaray’ın, sadece bir Erdoğan kaprisi mi olduğunu düşünüyordunuz yoksa. İşte insanı bizar eden bu sonuçların hepsi de, sizlerin işe yaramaz ve sadece AKP kaldıracına dönüşmüş olan mevcudiyetlerinizden ötürüdür biraderler. Hiç olmasanız veya meclise gitmeseniz de bundan sonra fark etmeyecektir artık.

            Daha devamı var, hepsi bu kadar da değil. Önümüzde ki Haziran seçimlerinin de bir kötü ön işaretidir bu çok ani oldubitti. Yakında anlarsınız. Şimdi seçimler de böyle yeni bir oldubitti ile önce ertelenip, arkasından da GENEL SEÇİM, "mazide kaldı" adlı bir şarkıya dönüşürse, inanın hiç şaşırmayacağım. İşte o zaman patlayacak asıl, koltuklarınızın altında ki saatli bombalar. Yazın bir kenara, bilmiyorduk, sürpriz oldu demeyin sonra.

            Daha unutulan kaldıysa onu da sizin heyulalarınıza bırakıyorum artık. Şimdilik topunuza geçmiş olsun demekle yetinelim. Nekahetten sonra yine bu konuda görüş belirtmek nasip olur belki. Asla umutlarını yitiren ve havlu atan bir adam olmadığım halde, bunun bombok bir yazı olduğunu biliyorum. Bu beni de rahatsız ediyor aslında. Ne yapalım görünen köyü yazmaya çalıştık. Bir farkla ki, bu günlerde bu ülkede, karşınızdaki köye bile iyi bir kılavuzla gitmelisiniz, çünkü açık olarak gördüğünüz yolda dahi nerede mayın olduğunu, nereye basmamanız gerektiğini asla bilemezsiniz. 


            Tüm mevcut handikaba rağmen, her açıdan özümüze uygun ve çeşitli alternatifler arasından seçeceğimiz farklı bir çözümün, yine kendi inisiyatifimizde olduğunu da biliyorum. Çünkü sapına kadar özgün ve alnı yukarıda bir Türkoğlu Türk olarak, kaderimi ancak kendim yazarım ve başka fıtratların figüranı da olamam diye düşünüyorum neticede.

         Hükümetten geçtik de, herhalde bu silik ve edilgen muhalefeti de biz asla hak etmiyorduk. Mutlaka siz de benimle aynı görüşü paylaşıyorsunuz sevgili vatandaşlarım. O halde başka bir mesele de kalmıyor herhalde geriye. Ki siz anladınız nasıl olsa Sayın okurlar. İşte tam da bu birlikte üstüne bastığımız noktada, tekrar buluşmak üzere sağlıkla kalın...  
                                                                      
                                                                        Serendip Altındal

Video Kanalım

27 Mart 2015 Cuma

BAYRAM ŞEKERİ..

Burgaz, 27.03.2015

            Sayın Kılıçdaroğlu

            Sağ olsun CHP Kervanınız seçim selamını, iki bayram ikramiyeli mesajıyla verdi. İyi de Sayın Kılıçdaroğlu, iki bayram ikramiyesi ile on binlerce emekli oyuna talip olmak bu kadar kolay mı? Yoksa emekliler derinliği olmayan, bir iki ikramiye vaadiyle akıl ve vicdanları pazarlık masasında satın alınabilen, çaresiz, kişiliksiz, ayakları havada insanlar olarak mı algılanıyorlar acaba?

            Hani bunun stabil, orasına burasına tırpan atılmayan sosyal güvenlik güvencesi. Reel enflasyon oranında maaş zammı, milli gelirin adil paylaşımı ve intibak maskaralığı ile yok edilen müktesep hakların geri iadesi vaadi. Anayasa gibi olmazsa olmaz, eşit ve adil, katılımsız sağlık güvencesi vb. İşte esas Noter taahhütü gerektiren maddeler bunlar olmalıydı ki daha, ikna edici bir selamlaşma söz konusu olabilsin. 

            Çünkü emekliler için hakça bir yaşam güvencesi verilebilinmişse, bu devlet ve bütün ulusun da sosyal yaşam ve refah güvencesi demek olacaktır şüphesiz. Zira bu güvenin şayet biri yoksa diğeri de yok demektir. Bu gerçeğin ışığında da bütün sosyal hakların ki buna tüm demokratik evrensel olanlar da dâhildir; ancak sömürge olmayan, tam bağımsız, kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülkede teslim edilebileceği de ayrı bir gerçektir. Hattı milli değil, sathı milli ve Kemalist doğrulardan ödün vermeyen milli formattır burada bahse konu olan.


            Havass, insanın alnında yazmaz benliğinde, özeğindedir ve dokunulamaz, ancak hissedilebilir. Dolayısıyla insanlar üzerinde var olması gereken mülahazat hanesi emekli dahi olsalar, hep açık tutulmalıdır. Ecevit de adam gibi adamdı; ama ne yazık ki daha ziyade hatalarıyla anılır oldu bugün. Hala Dervişlerden medet umulduğu görülüyor. Bu ağır kokulu, kökü dışarıda eski kaşarlardan kendinizi ve partinizi arındırmanız gerekiyor artık.

            Siyaset kirli ve acımasızdır. Hele de siyasi, bir kere bile hata yapmaya görsün. Bu durum tabii ki hatalı lığı fıtrat edinmişler için söz konusu değildir. Siz tarihi CHP misyonu geleneğiyle, daha da dikkatli olmak zorundasınız. Sonra siz de vebal ödersiniz. Ki yazık olur o zaman, saygın ve dürüst kişiliğinize. Bürokraside de öyle değilmidir? Tek hatanızda, bütün adamlığınız bir anda unutuluverir.

            Hal böyle olunca da her şeyden önce, özgün Cumhuriyetimizin kurucusu Cumhuriyet Halk Partimiz adına, tam bağımsızlık güvencesinin taahhüt edilmesi gerekmez miydi? İşte bu perspektiften bakınca da aslında emeklilerin, tam bağımsız bir milli kalkınma ülkesinin refah terazisinde, balansı sağlayan asıl denge unsuru olduğu kendiliğinden anlaşılır. Bilmem anlatabildim mi? Yani bir ülkenin ulusal kalkınma statüsü, refahı ve saygınlık değeri, önce emeklilerinin yaşam standardıyla ölçülür.


            Saat beş buçuk
            Biz yine kalktık
            Ahde vefa dağına bir halat attık
            Sonra birlikte tırmandık
            Tırmandık
            Ama bir türlü zirveye varamadık
            Ve nihayet öğrendik ki
            Birliği kurmadan asla da varamayacaktık...

           
            Saygılarımla,
Serendip Altındal



19 Mart 2015 Perşembe

ÇANAKKALE DE OLMAK..

            Sömürgecilerle, yakın geleceğin sömürgeleri varsayılanlar arasında başlayan Birinci Cihan Harbinin, ardı ardına gelen kayıplarla Osmanlı çıkmazına dönüştüğü günlerde, yeni doğan bir umut ışığı olmuştu Çanakkale Savaşı.

            Öyle ki; birdenbire cephede sahneye çıkan bir isimsiz kahramanın, kayıp çağların atalet uykusunda ki Türk evladını, yeniden özgün kimliğine tokatlayarak, ardından gelen cephe zaferleriyle de giderek yüce Mustafa Kemal’e inşa oluşu, bu destansı parıltılarla gelişerek, sonuçta İstiklal Savaşının da muzaffer kumandanlığına dönüşecekti.

            Hakkında çok söylendi, yazıldı, çizildi, bestelendi ve devamı da yıllarla gelecek. Ne var ki, Çanakkale Zaferinin kelimelerle, mısralarla izahı, yine de abesle iştigalden öteye gidemez. Öyle bir savaş sadece cephede bir defa yaşanabilir ve orada da bitebilirdi ancak. Ki bunu da yaşayabilenler bize bilmediklerimizi ve asla da bilemeyeceklerimizi anlatabilecek en yetkili ağızlara sahip, en şanslı insanlardır içimizde.

            Ne mutlu o şanslı insanlarımıza ki, bugünkü ahlak düşkünleriyle aynı lağım çukurlarlarında boğulma bahtsızlığına uğramadan, adam gibi dimdik ve tertemiz alınları yukarıda tanrılarına kavuşarak, en azından içinde bulunduğumuz bu ihanet günlerini de görmemiş oldular. Tanrı aynı bahtı bize de nasip eyler İnşallah…


            O aziz şehitlerimize bugün layık olamayan bizlersek, utanç onursuzluğumuzun bühtan krizleriyle iliklerimize kadar titreyerek, dövünüp duruyoruz; o şerefli azizlerin kemiklerinin şimdi istirahat mekânı ve aslında onların VATANI olan bu topraklarda. Çünkü utancımdan, benim de VATANIM demeye dilim varmıyor doğrusu. Sizi bilemem.

            Onlar hiç olmazsa delikanlı gibi savaşabilmişlerdi. Bizlersek sadece rüzgâr yapıyor, sallayıp duruyoruz boş duvarlara karşı. Zira gidişat ortadadır. Bu gidişatı milli müktesebat bağlamında zirveye ateşleyecek enerjiyi, donma noktasına gelmiş damarlarda bulabilmek zor. Buna rağmen Türk’ün asal özeğinin bilincinde ve o özeği topuklarına kadar içinde hissediyor olunca insan, umulmadık zamanda ‘size ölmeyi emrediyorum’ diyebilen gizemli bir dokunuşun, o damarlarda ki kanı fokur fokur kaynatacağına olan inancı da her şeye rağmen taşıyor.
           
            Bu perspektifle de en büyük umut kaynağımız, en sağlam güvencemiz ise, büyükleri uyurken, Çanakkale yollarında engel tanımadan, gümbür gümbür koşturmakta olan gençliğimizin, bu işareti almış olduğu görüntüsüdür.

            Dijital verilerden aldığımız bir diğer olumlu tespit ise, bize bu işareti veren gençlerimizin çoğunluğunun; bugünkü aymazlığın, sürüngenliğin çıkış noktası olan ve günahını taşıyan AKP seçmenlerinin yavruları olmalarıdır. Yani anne ve babalarının iğfal edilerek, istemeden işledikleri ve bazılarının muhtemelen de yine işleyecekleri günahların, sanki kefaretini ödemek istiyorlar gibi bir izlenim de veriyorlar, diğer yanda bu gençler.

            Ve anlaşılıyor ki ebeveynlerinin taşıyamadığı vatandaşlık sorumluluğunu, büyükleri adına kendi körpe omuzlarına yüklemekte de kararlıdırlar, geçen kaybedilmiş AKP’li yıllardan kazandıkları öğretilerle ve çalınmış gelecekleriyle, bütün ihmallere rağmen kendi özverileriyle, adam gibi sorumluluk bilinciyle büyüyen bu aslan parçaları…


            Kendi özgüvenimin dışında, umutvar olmamın bir diğer nedeni de, düşmanımızın bile bizi daha iyi tanıyıp, çok daha rasyonel yorumladığı bir âlemde; belki de Churchill, Lord Curzon ve arkadaşlarına empati oluşturabiliyor olduğumdur, kim bilir. Bu anlamla da geleceğin aydınlık günlerinin ilk huzmelerinde, Çanakkale Zaferinizi kutluyorum sevgili okurlar…
                                                                     
                                                                   Serendip Altındal

Video Kanalım

8 Mart 2015 Pazar

AYDINLIK ÖNCESİ KARANLIK..


            ABD'nin, bütün katkı payına rağmen, giderek İngiliz güdümlü Haçlı terör mangasına dönüşmüş ve bir hayli de taraftar toplamış IŞİD ile ne alıp veremediği olabilir ki. Her şey istedikleri gibi plana uygun yürümüyor mu? O halde nedir sıkıntı. Bu soru aslında haklı bir sorudur da. Böyle olunca da soruya, akla düşen bazı alıntılarla hemen cevap aranması gerekir.

            Başlangıçta yeni Haçlı düzeneği ve ABD rasyosu ile hazırlanmış IŞİD misyonu, Ortadoğu'nun kara elmas rezervlerine, Batılı emperyalist adına ve BOP stratejileri genelinde, yeni bir güvenlik koridoru açmakla görevlidir aslında. Ne var ki ABD ile fundamental göbek bağı olması gereken bu misyon, giderek AB patron ülkeleri İngiltere, Almanya ve Fransa merkezli bir konuma senkronize edilmektedir. İşte bu yeni durum da, ABD için büyük bir sıkıntı yaratmaktadır. 

            Buna göre eskilerin büyük patronu ABD, tarihi misyonunu yitirmiş bir çaresizlikle, bu yeni oluşku da en azından bir ortak misyon payı koparabilmek ve kaybetmekte olduğu otoritesini koruyabilmek adına, Ortadoğu da son bir gövde gösterisine hazırlanmakta, daha doğrusu da çırpınmaktadır. Ne kazanır, ne kaybeder şimdiden öngörebilmek zordur; ama ABD'nin bugün AB Gladyosu tarafından, artık dıştalanmış bir konuma düşürülmüş olması bile, hayli stratejik önemde ve düşündürücü bir yeni olgudur.

            Yani kısaca ABD, AB'li ortakları tarafından artık ciddiye alınmamakta ve haklı olarak da saygı duyulmamaktadır. İşte bu yeni durum ise, ABD den bile fazla, bizde ki Amerikancıları can evlerinden vururken, onları büyük bir umutsuzluğa da düşürmektedir. Neo liberal ve globalist yaygaralarla, birlikte ayyuka çıkardıkları yeni ekonomi, bırakın evrensel parıldamayı, merkantilist eski Avrupa'nın serf mağaralarında, kandil ışığına dönüşmüştür artık...


            Nedir saraylıdan çektiği bu milletin. Adam suikast da suikast diye tutturup duruyor. Obama ile oynadığı ikili vodvil bile onu kesmiyor. Hani korkusu histeri noktasına vardı artık. Yakası açılmadık gözyaşı soslu mağdur edebiyatını, seçim kampanyasına dönüştürerek, milletin neredeyse a....a bile yerleştiriyor. El insaf, bir hayranı sevabına ona bir kıyak yapsa da, başta kendisi olmak üzere bütün millet de kurtulsa artık.

            Öyle ya, hiç bir zaman hesap ekstresini göremediğimiz örtülü ödeneğin, neredeyse tamamına yakını, şimdilerde suikast korkusuyla araç ve gereçlere yapılan sarf hesaplarında gösteriliyor. İnsanın bu duruma içi parçalanıyor doğrusu. Hani içinde bulunduğumuz sıkıntı günlerinde boşuna masraf yapmasın, huzur bulsun diye, insanın içinden hayrına, ihtiraslı belki de histerik bir özlem kaynaklı bu isteğini yerine getirerek, onu biran evvel tanrısıyla buluşturup huzura erdirmek geliyor.

            Neticede Umreye bile koruma ordusu götürecek kadar böylesi büyük bir korku, kocaman dünya liderine hiç yakışmıyor doğrusu. Hele de bir zamanların klasiği 'al gülüm ver gülüm'ü', bir U dönüşüyle yine gündem yaptığına göre; demek ki zafiyeti artık tavana vurdu. Hadi gel de acıma şimdi, düşkün bir zavallı büyük dünya(!) liderine.


            Bugüne kadar bilinen demokrasi yaftalı bel altı siyasetin en KARA partisi AKP, vatmanı Gül de olsa, bundan sonra Erdoğan tasfiye edilmeden, yeni ve temiz bir çıkış yolu bulamayacağı haklı tespitini, her ne kadar sonunda yakalamış olsa da, artık son tramvayı da kaçırmıştır.

            Tarihi siyasamızın en marjinal dosyasına gırtlaklarına kadar battıkları için, artık o dosyadan temize havale olabilmelerine de imkân kalmamıştır. Yani Erdoğan Ustaları giderayak onlara en baba kazığı yine de atmıştır. Ve 'evet ben giderim; ama siz de kalamazsınız' demiştir...

Serendip Altındal

Video Kanalım

3 Mart 2015 Salı

AFFETSİN YARADAN..

             Giderayak bir de Hacı olmak istedi. Aldı avenesini yanına, atladı uçağına, ver elini Kâbe dedi. Milletin sırtından, at avrat bir de Umre çektiler anlayacağınız. Nasıl olsa yağma Hasan böreği, yemeyen ya da hiç olmazsa kenarından tırtıklamayan enayidir.

            Aç yatmasın diyerek, komşu çocuğuna gözyaşlarıyla son ekmeğini uzatan gerçek müminlerin, Kâbe resimleriyle avunduğu bir ülkede saltanat sürenlerin, bir de o müminlerin sırtından Kâbe ziyaretleri de mekruhtur. Ve adım gibi de inanıyorum ki, zamanında Bedeviler için bile, onlar iman kâr değil, biat kârdır diyerek İslam’dan dıştalayan Hz. Muhammed, bugün yaşıyor olsaydı, fakir ve aç insanı olmayan tarihin ilk Sosyal Devletini (Asrısaadet dönemi) kurduğu Kâbe’nin kutsal topraklarını, bu imansızların ayaklarına asla çiğnetmezdi.

            Giderayak dedik ya, o da durumunun farkında olsa gerek ki; seçimler öncesi aile efradıyla birlikte tam takım, milletin cebinden böylece Umreyi de çıkarmış oldu aradan. Günah işliyorsak da affetsin artık bizi yaradan. Ne ki ben müsterihim adıma. Çünkü günahı kimin işlediğini çok iyi bildiği gibi, bizim içimizdekini de görüyordur nasılsa diye düşünüyorum...


            Adamlar uslanmaz, arlanmaz; ama hepsinden ağır çekeni ise arınmazlar. Fin Hamamı bile paklayamaz bunları. Yani hamamda buhar derecesinde kaynatsan, sonra da Finliler gibi buhar tüten çıplak vücutlarını defne dallarıyla dövsen, sonra da buz tutmuş göle daldırıp çıkarsan, yine de kaldıkları yerden bildiklerini okumaya devam edeceklerdir. Hiç kuşkunuz olmasın. Şok terapisi de bunlara sökmez, bilesiniz. Ne sandınız, ustaları boşuna mı doldurmuş böylesi türdaşlarını etrafına.

            Aklınız ermez bunlara. Sizin gibi değildirler, boşuna da erdirmeye çalışmayın sakın. Akıllı olup seçim günü, 'vur beygirin kıçına da rahvan gitsin' deyiverirsiniz olur biter. Sizin için iş, bu kadar basittir işte. Bırakın gerisini onlar düşünsünler. Birileri hesaba çekilir, birikmiş faturalarını öderler. Sonrasında geçenler yine unutulur. Yaşam, aynı mekânlarda; ama farklı zaman dilimlerinde yine devinir durur. Biri gider, diğeri gelir. Hep böyle olmuştur her zaman ve yine de böyle olmayacak mıdır esasen.

            Vakti geldiğinde de ölümlü olan, kendisini iştahla paylaşmaya hazırlanan ve özlemle bekleyen toprakgillerine kavuşacaktır nasıl olsa. Daha önceleri gidenlerin artık kemikleri bile geride kalmadığına göre; asıl vurgun aşağıdadır anlaşıldığı gibi de. Şimdi bu işlere kalktığına bakılırsa; belki bizim usta da birden bunu hatırlayıvermiştir, kim bilir...


            Sözcü Gazetesi'nin 2 Mart 2015 tarihli, Enis Berberoğlu'nun 'MERNİS, UYAP, SEÇSİS Üçgeni' başlıklı yazısına dikkatinizi çekmek istiyorum şimdi. O konu bir bilişimci olarak benim de, 2002 seçim sonuçlarından beri ele aldığım bir konudur. MERNİS yaftalı ve yıllarca AB ülkelerini kontrol eden Amerikan Programını, aslı anlaşıldıktan sonra, Yunanlı komşu bile elinin tersiyle iterken, o güne kadar adam gibi manuel, parmak boyalı seçim yapan bizlersek, balıklama üstüne atlamıştık nedense(!). O günden sonra da iflah etmedik ya zaten.

            İşte bugün de sonuçlar ortada, asıl tabanı taş çatlasa yüzde 22 lerin üstünde olmayan AKP'nin, bütün seçimleri açık farkla nasıl kazandığını sanıyorsunuz?

            İlgili yazıda bilhassa da; 'Mesela deniliyor ki, sandıklar açılırken AKP'ye büyük avans veriliyor. Muhalefet farkı kapatamıyor.' bölümü herşeyi söylüyor aslında. İşte aynen de böyle oldu her defasında. Benim de söylemeye çalıştığım hep buydu ya zaten. Sayımlar başladığında, nasıl oluyorsa(!) birden AKP açık ara öne fırlıyor ve oluşan fark, sonuna kadar da kapanamıyor. Bir anımsayın lütfen, hep böyle olmadı mı ve bu durum size de hiç garip gelmedi mi?

            Şimdi biz böyle söyledik diye, bakarsınız bu defa da muhalefeti öne salarlar, arkadan da gazlayıp yine tur bindirirler ve bize de 'ne haber' deyiverirler. Tabi muhalefet aynen ve de ısrarla yine 'imansız Arcade oyunlarına', böyle saftirik ve Fransız kalmakta ısrar ederse.

            İnşallah bu seçimlerde artık uyanmış olurlar, bizim gaflet uykusunda ki muhalif kardeşler. Detaylı açıklamalar ve isabetli öneriler içeren yazıyı, seçimler öncesi çok uyarıcı ve aydınlatıcı buldum doğrusu. Enis Beyi bu duyarlılığından ve çok isabetli yazısından ötürü kutlarım. Aşağıya yazının bağlantı adresini de koydum. Okumanızı önemle tavsiye ediyorum. Hatta iddia da edebilirim ki, Haziran seçimlerinin de ruhu olacaktır bu yazı. Yazın bir kenara... 

           
                                                                                                                     
Serendip Altındal
Video Kanalım