Modern bilimler geliştikçe ve dünün ezoterizmi bugünün pozitif bilimi
haline geldikçe; tarihin külleri arasında kalan Pagan dünyası, küllerinden
silkinip yeniden ayağa kalkacak gibi gözüküyor. Tüm politeist, monoteist ve
ateist tezler son nokta da ister istemez artık tek tanrıda (Büyük Patlamayı
oluşturan) karar kılınca, modern bilimsel bulgular, ilahi olanı şimdi farklı
bir noktadan alıp, yine ve yeni bir çıkmaza taşımaktadırlar. Ve hiç
unutulmamalıdır ki, her şey ilk algılandığı gibi kabul edilseydi, şayet
septisizm olmasaydı modern bilimler de olamazdı.
Quantum dünyasında,
materinin en küçük parçası olan quant'ın, vücudun ölümünden sonra mikro evrenle
buluşacak ana kütleden geriye kalan ve bilgisayarın bit'i
gibi daha fazla bölünemeyecek öz cevherini taşıyan son yüce varlığı (tanrı
maddesi) olduğu kabul edilirse, cennet-cehennem enigması da, aslında mikro
evrendeki quantın, mekânı olan mikro evrende sonuna kadar yaşam kültü
olabileceği kabul göreceğinden; bizim Tengri (tek tanrı) yine ve yeniden kendi
paradoksu haline geliverir. Tıpkı bir zamanların Pagan dünyasında olduğu gibi;
ama bu defa sofistik değil, pozitivist kulvarda ve deterministik olarak.
Her evrenin makro ve
mikro olarak iki bloktan oluştuğunu biliyoruz bugün. Şayet bir spiral zaman
tüneli içinden bir komşu evrene bugün bir yolculuk yapabilseydik, orada bizi
karşılayacak önce makro evren olacaktı. Ne var ki biz o evrenin bir quant
evreni (mikro evren) de olduğunu ve o evrende ise quantlardan oluşan materi
yapısının ölümsüz - insana göre; ama yine de ortalama evren ömrüne sahip -
olması gerektiğini de bugün en azından biliyor olacaktık artık.
Konumuza dönersek;
mekânımız olan bizim evren büyük patlamayla oluşurken, nedeni olan bizim tanrı,
artık varlıkları tartışılmaz olan paralel evrenlerin de bazılarını bizimkinden
önce, birçoğunu da bizimkiyle aynı zamanda mı yaratmaya kalkmıştı acaba? Ve
bizimkinden sonra da yeni evrenleri aynı uzay zamanlar; ama farklı mekânlarda
yaratmaya devam edecek miydi? Ne var ki bilim dünyasında, iki evrenin bile aynı
anda edilgen olarak tek patlamayla oluşması - nasıl ki bir atom iki defa
bölünemezse - asla mümkün görülemez.
Yoksa her evren kendi
zamanı ve mekânında kendi tanrısı tarafından mı yaratıldı veya yaratılmaktadır?
Ki o zaman yine birden fazla tanrı çıkmış olmazmıydı ortaya? Ve bu tanrılar
acaba birbirlerinden haberdar mıydılar? Veya akraba ya da arkadaş mıydılar?
Evrenler arasında ki rezonansı ve senkronizasyonu nasıl sağlamışlardı? Yoksa
tanrı diye betimlenen sadece farklı mekân ve uzay zamanlarda oluşan çekirdek
(tanrı) parçacıklarından mı ibaretti; hal bu olunca da ortada hangi din
kalabilirdi acaba? Bu durumda da, böyle düşünen bilimsel görüş sahipleri kendi Pagan dünyalarını; ama geçmişe göre çok daha farklı ve
üst bilimsel bir düzeyde yaratmış olmazlar mıydı?
İşte hal bu olsaydı, ne
tekke, dergâh, ne İmam hatip ne de Allah la aldatan siyasi ve ondan da öte
dinlerden nemalanan sahtekâr kurumlar, vakıflar vb. kalırdı ortalarda. Laik ve
seküler kavramları da lügatten kalkar, dinler kavgası sona erer, insanlık da
aksine ve bilakis huzur bulurdu. Ayrıca insanoğlu var kuvvet, kendisini ilerde
tanrısına kavuşturacak tek güç olarak kabul edeceği müspet bilimleri kucaklar
ve biran evvel bilinçlenmenin çarelerini araştırırken de yeni bir hayat gayesi
edinmiş olur, sadece buna odaklanınca da bilimsel yaşamla tanışır, bu da
kendisine bambaşka; ama yepyeni bir yaşam gücü sağlardı. Belki de ilahiyatla,
fizik, felsefe birleştirilerek yepyeni bir dal ihdas edilerek bu devinim
hızlandırılırdı.
Ve insanlık yeni bir
cihan harpsiz sükûnet bulmuş olur, huzura ererdi. İnanınki insanoğlunun tek
huzursuzluk kaynağı; ne için yaratıldığını ve kendisini neyin beklediğini
bilmemesinden kaynaklanır. Şayet insanoğlu bu soruların cevabını biliyor olsaydı,
inanın bütün kavgası biter belki de evrenin en huzurlu yaratığı haline gelirdi.
Daha iyi olmazmıydı? İşte o zaman da İNSANA Şeytan/Tanrı
demem için de bir sebep kalmazdı artık. Ayrıca, diğer dinler de
mevcutken bu dünyada, mesela Hıristiyan’ın sessiz ve derinden usul usul dünyayı
soyduğu, Vatikan merkezli (Mason, Siyonist) bir âlemde, bütün kavga neden sadece İslam üzerine yaratılır.
Neden bu bitmez kavga sadece İslam odaklıdır, oysa en modern din
kabul edildiği halde. Bunun nedenini niçin soruşturmuyorsunuz Müslümanlar. Alo
açın gözlerinizi, göklerde uçmayı bırakın da ayaklarınız dünyaya bassın artık.
Ve biran önce harici ve hurafi tarikatları terk ederek, acilen ve sadece Hz.
Muhammedin ve ashabının yolunda, yani Ehli i Beyt altında birleşin. Çünkü şayet
gittiğiniz yolda ısrar edecekseniz, asla diğerlerine yem olmaktan
kurtulamayacaksınız...
Tüm bunlardan sonra
kocaman bir "Hoppala" ve haydi çık işin içinden bakalım şimdi.
5.000.000 yıl önceki yaradılışından 4.999.997 yıl ve çok yorucu mücadelelerden,
toplu katliamlardan sonra kitaplı dinler vasıtasıyla ancak tanrısıyla
buluşabilen Homosaphien, şimdi onu yine kaybedip yeniden başladığı noktaya mı
dönüyor acaba.
Her ne kadar yukarıdaki
tarih böyle söylüyor olsa da, ön Türklerin runik alfabesiyle 13.000'lerde
yazdıkları eski Ahit ve kronolojik olarak İbrahim Peygamberleriyle başlayan
dinler tarihiyle birlikte, tebliğe göre de tanrı suretinden gelmiştir, Âdemoğulları
olarak da çağrılan tüm insan ırkı. Demek oluyor ki dinler tarihiyle birlikte
başlayan uygarlık, bizatihi olarak da tanrıyı temsil eden ön Türk menşelidir.
Ve bu tarih, çok yakın bir süreç olan 3000 yıl öncesinin, yine ön Türk
alfabesiyle yazılan Tevrat’ıyla değil; ama aslında ondan binlerce yıl daha
öncesinde, ön Türk tanrısıyla (Tengri) başlamıştır.
Bu tarihle birlikte
bugünlere kadar gelen ve aynaya baktığında ancak kendi kimliği ile tanışan biz
insanları, soğurulduktan (ölümden) sonra, mikro evrende ki sonsuz yolculuğa
çıkaracak, kalan son ve tek varlıkları olan quant'larıyla bir eşleşme
oluşturabilmek üzere, bir ön eğitim vermek gibi bir görev mi üstlenmişlerdir
acaba? Dış âlemlerden gelen, her an, her yanımıza uzanarak, taşıdıkları mesajlarla
bütün quantlarımızla iletişime geçen ve tanrı maddesi olarak da adlandırılan
nötrino parçacıkları...
Şimdi Yeni Ortadoğu’ya
Türk ordusu ile çeki düzen vermeye ve yeni haritalarını oluşturmaya yönelen
emperyalistlerin, provokasyon misyonlu yeni Salip ordularının öncüleri olan
IŞİD'ciler, kendileri gibi çıkmaz sokaktaki ve kafayı kaptırmış tüm dinci fanatikler
ve yandaş cemaatleri, bu konularda ne düşünürler acaba? Görülen o ki, seküler dünyanın Quantum çağında hala din
devleti rüyasının hayal denizlerinde, salvo atışlar yapmaya devam ediyorlar. Ve
soğurularak en son enerjilerini de rüzgâra karşı savurup duruyorlar şimdilik.
Ne ki, bilgi sahibi
olmadan fikir sahibi oldukları ve Asrı Saadet döneminin sosyal adaletçi Ehli
Beyt İslam'ının dışında Selefilik, Sünnilik, Nakşîlik vb. (72 fırkanın)
doğmaları, tevatürleri, mugalâtaları ile de kafacıkları fazlasıyla savrulan,
kurgularını oluşturan sahipleriyle birlikte bu tarife sığmaz bilimsellerin,
bahsetmeye çalıştığımız ve evrenlerin gerçeği olan epistemolojik saçmalıklara
(!) fazla zaman ayıramadıkları ve ayıramayacakları da kesindir.
Öyle ya kendilerine
biçilen sahte Müslüman figüranlıklarına ücret olarak, bu kadar kelle kestikten,
günahsız kanı döktükten, bu kadar soygun ve tecavüz yaptıktan sonra da, birileri(!)
tarafından tartışmasız cennete gideceklerine karar verilmiştir(!). Ayrıca
sayısız hurileri de orada hazır ve nazır, mükâfat olarak kendilerini bekliyor
olacaklardır nasıl olsa. O halde bu son soruyu sorulmamış farz edebiliriz...
Bir anda bu millet
"YETTİN GARİ" deyüp, yıllardır kanını
emen provokatör emperyalist sülüklerini sırtından silkeleyecektir nasılsa.
Sonrasında tortular durulduğunda geriye kalan manzara ise, sadece ülkenin milli
müktesebatı ve milli eğitimlerinin giderek dergâhlar, tekkeler ve Arapça İmam
hatiplerle yeniden Ortaçağ skolâstiğine dönüştürüldüğü, türbanları, örtüleri ve çarşaflarıyla
yaşayamadıkları çocuklukları, ortaçağların karanlıklarına gömülmekte olan
eğitim özürlü çocuklarının kayıp yılları olacaktır.
Köy Enstitülerinin
kaybından sonra, bir de tarikat ve misyoner okulları mağduru çocuklarımızı,
revize edilerek çağdaş standartlara kavuşturulacak, kendi ülkelerinin bekasını
ve bağımsız refahını sağlayacak olan milli eğitime yeniden adapte ederken de,
büyük mücadele verilecektir.
Aynı bağlamda onurlu,
şerefli, adam gibi ahde vefa adamı, günahsız vatan evlatlarının kodeslerde
çalınan yıllarını ise geri ödeyebilmeleri, sebep olanlar ömür boyu zindanlarda
çürüseler bile asla mümkün olamayacaktır. Bu büyük günahların bedelini de,
vücutları bu dünyanın mezarlarında kendilerini bekleyen hurilerin özlemiyle
boşuna çürürken ayrışan ve bağımsızlıklarını ilan eden quantları, mikro
kozmosun sonsuzluğa açılan azap bahçelerinde belki de yüzlerce yılda ancak
geriye ödeyebileceklerdir. Bunu kim bilebilir ki...
Varlığımızı fazlasıyla meşgul eden acabalar, zincir gibi sonsuza kadar
uzamadan ve daha fazla da başımızı döndürmeden, en iyisi bu yazıyı burada
noktalayalım. Yoksa meraktan alıp başımı gideceğim ta paralel evrenlere kadar anlaşılan.
Oysa bizim evren mekânda,
hele de anavatan toprağımızda yapılacak daha çok işimiz, uluslararası parkurda
yeniden düzeltmemiz gereken bozulmuş sicilimiz ve fundamentimize tekrar
oturtmak zorunda olduğumuz çok kırılmış taşımız var. AKP hastalığından
kurtulduktan sonra, nekahet dönemimizde bütün kayıplarımızı tek yumruk halinde
tekrar ve misliyle kapamak zorundayız.
Giderek kendi bataklığında
boğulmakta olan AKP den kurtulmak ve her şeyi yeniden rayına oturtmak mesele
değil, ne var ki lidersizlik manyağı olduğumuz bu günlerde, ulusal muhalefetin
başına, Atatürk hamurundan, omurgalı, sapına kadar Kemalist, antiemperyalist ve
milliyetçi, açılımsız, saçılımsız, ülkenin tüm adam gibi adamlarını
birleştirecek bir lideri acilen oturtmuş olalım.
Ondan sonra gelsin
mücadele, yansın devrim ateşi; yedi düvel ne kelime, gökyüzünden taş yağsa,
yakın bir süpernova dünyamızla buluşmak üzere randevu verse de bile, tam takım
halinde milli mücadelede olduğu gibi, yine tekmile hazır oluruz. Ve bu dik
duruşumuz da ilelebet sürer, ta ki kendi adlarımıza soğurulmamız bitene ve
bizim mikro evrene kişisel koşumuz start alana kadar...
Serendip
Altındal