31 Mart 2014 Pazartesi

SONUÇ ÜZERİNE..

           Yine ve yeni bir seçim; ama tanıdık manzara. İyi ki mahalli seçimlerdi demeyelim sakın. Çünkü bu resim, geleceğin de göstergesi olabilir ve geneli de öne alınırsa hiç şaşırmam doğrusu. Nasıl olsa güç ellerinde(!). Ne ki diğer yandan bu bel altı seçimler, bizi bayağı provoke ederek uyanık tutuyor ve geleceğimizin daha iyi farkında olmamızı da sağlıyor sanıyorum.
            Fırsatı tekrar yakalamışken kullanacağını da iyi bildiğimiz baş tacizci; çalan da diyebilirsiniz, bu vatanın asli evlatları olmayanlar için fark etmiyor nasıl olsa; yine balkon sefasını sürdü anlayacağınız. Ne var ki izleyenler bu defa daha itidalli konuştuğunu söylediler, bilemem. Aslında eloğlu kendisine; mevcudiyetini bana borçlusun istediğimi yapacaksın diyor, kendisini yeterin de üstünde aşağılıyor. Oysa o sadece "al ananı da git" diyerek gariban vatandaşına dayılanabiliyor. Ha dayılığı da koruma ordusunun karşısında tek başına hakkını arayan babayiğit çiftçiye karşı.

             Oysa diğer lider Kılıçdaroğlu, her ortamda tek başına dolaşıyor vatandaşlarının arasında ve onlara korumasız birebir muhatap oluyor. Herhalde adamla, adamcık farkı da bu olsa gerek. Aslında kendisini adam yerine bile koymayanlara, göstermelik şov yapmadan, gerçekten bir şeyler yapabilecek ki, dayılığı ikna edebilsin hazretin. Öyle ya onun yerinde ben değilim ki, kendisi kurtarmalı kendi onurunu, tabii taşıyorsa. Muhalefetin sinerjisi beklenen direnci ortaya koydu aslında. Sadece Sonuçlar sizi sakın aldatmasın. Neticede hükümet değişmeyecekti nasıl olsa. Ne var ki gelecek yakın günler daha da fazla önem kazandı artık.
            Bir de "yönetim kademelerinizi değiştirin" diye dalga geçmiş muhalefetle. Acaba "beni mi transfer edin" veya "benim gibisini" mi ima etmek istedi yoksa. Allah yazdıysa bozsun. Şayet CHP, kendisi gibi bir liderle birinci parti olacaksa, bir kalender Kılıçdaroğlu ile hep ikinci parti kalsın. İnanın ki ülkenin geleceği adına çok daha hayırlı olur. Ayrıca CHP’nin seçimden seçime yükselen grafiğine bakıldığında, başarısız olduğunu iddia etmek haksızlık olur. Ne var ki bu kadar aleyhte şartlarda elde edilen başarı, elbette karşısında ki çok uluslu kumpas çetesini alt etmeye yeterli olmayacaktı.

            Mesela dijital sonuçlar ekranında AKP lehine %40 avansla başlayan ve devamlı görünerek kafaları önceden bilinen sonuca adeta şartlandıran seçim verileri, aşağı yukarı başladığı gibi de genelde AKP lehine (%42) sonuçlandı. Sanki başından itibaren bu sonuca bizde programlanmıştık. Bu yönlendirmeli manipülasyonu hala öğrenemedik mi yoksa. Birde bunların üstüne elektrik kesintili olanları ilave ederseniz, iyi ki sadece %42 de kaldılar, 60–70 leri bulmadılar diyesi geliyor insanın. Herhalde biraz ayıp olur, kimse de yemez diye düşünmüş olmalılar, sağ olsunlar. Ayrıca, bu sonuç genel seçimlere yansırsa, AKP’nin tek başına iktidar olamayacağı da ortadadır. O halde bu durumun da kendi adına bir başarı olduğu söylenemez.
            Buradan bir kere daha anlıyoruz ki, manüel ve parmak boyalı sisteme dönmedikçe ve bu Okyanus güdümlü programdan kurtulmadıkça sonuçlar hep birbirinin tekrarı olacaktır. Yazık YSK konusunda bu kadar ebleh ve çaresiz de olunmaz ki. Şayet böyle kalmaya ısrarcıysanız beyler, her şeye de müstahaksınız, ne var ki millete yazık oluyor işte...
           
            Seçim oyununun balkon seansında neden mi itidalliydi dersiniz. Çünkü Amerikalıdan son mesajını aldığını kendisi de biliyordu: “Bak Tayyip Efendi son şansını dikkatli kullan. Uymak zorunda olduğun talimatıma ya uyarsın ya da uyarsın”. Yani “Kürt Federatif devlet yapısını işleme açarmısın, kaparmısın bir an önce devreye sok. Hanidir bize de büyük masraf kapısı oluşturan Kuzey Irakta ki güçlerimizle, şayet bizim için bir hayli riskli olacak bu projeyi sonuçta bize yaptırmaya da kalkarsan, bil ki ilk önce sen yok olursun, ona göre”.
            Muhtemelen verdikleri mesajın aslı bu olmalıydı. Çünkü bundan sonrası nasıl olsa tufandır artık Amerikalı için. Yazık yeni Sevr'e adım adım yaklaştıran bu günleri de mi görecekti yüce Atatürk'ün Türkiyesi. Boşuna mıydı on binlerce şehit ve gazilerimiz. Her şeye rağmen çalana gönül verenler, kıçının kılı olanlar, sonunda bu vebali de ödemeye hazırlar mı acaba? Çünkü o gün de gelecektir nasıl olsa.
                         
            Bu mesaj başta Tayyipler olmak üzere topumuza nasıl mı verildi: Amerikalı güdümlü bilgisayar programıyla, hepimize diyordu ki; “bakın boşuna heveslenmeyin, öyle veya böyle kontrolünüz benim elimde. Sizde artık uyanın”. Hoş biz 2002 den beri söylüyoruz bunları, başka nasıl diyelim ki! Daha da söyleyeceğiz herhalde. Sanki emperyalist deyyus göbek bağımızı da kesmiş anlaşılan.
            Bir mesaj da Marksist Solumuzaydı: “Bakın milli birlik ve devrimden bahseden sizler, gördüğünüz gibi benden yüzde bile alamazsınız, haberiniz olsun”. Mealindeydi bu mesaj.

            Artık miadını doldurup teneşir tahtasına uzanmış Kapitalizm adlı mevta, Hıristiyan geleneklerine göre, hayatında hiç olmadığı kadar yıkanıp, paklanıp, makyajlanıp, güzelleştirilerek, gömülmeden önce bir süreliğine teşhir ediliyor. Bu işlem aslında paralı mevtalar içindir sadece. Diğer garibanlar bedavaya karga tulumba gömülür nasıl olsa. İşte Kapitalizm adlı mevtanın teşhir günlerini yaşıyoruz şimdilerde. Hoş kendisi daha ölüm döşeğindeyken, yerini alacağı sanılan küreselcilik veya neo liberalizm adlı olan yeni bitmeleri, piyasalara sürülmedi mi?

            Ve artık sonun başındayız anlayacağınız. İşte bu son noktada bize de artık Amerikan yaftalı bu Peşmerge sürüsüne ve sahipleri olan 50–60 aileye son sözü söylemek düşüyor: Kafanızdan asla çıkarmayın ki, bizim geleceğimiz tamamen bizi bağlar. Ağzınızla balık da yakalasanız Marksist-Kemalist tam bağımsız geleceğimiz kendi kontrolümüzde olacak ve onu biz yazacağız. Sonuçta evrensel devinimin de diyalektiğidir bu. İşte bu da sizlerin sonu olacaktır, muhteremler.
            Çok uzun yazıları bende okurken zorlanıyorum, haklısınız dostlar. Hele de Internet ortamında okuyacak bu kadar çok malzeme varken. Ama ne var ki, son söze de biraz argüman sağlamak gerekiyor. Lütfen bunu da çok görmeyelim...

                                                                                  Serendip Altındal


29 Mart 2014 Cumartesi

BİLİM MATEMATİKTİR..

           Dolar, Dolar olduğundan beri böyle pespayeleşip, ayakkabı kutularına kadar düşerek hem de milyonlarla ifade edilmemişti. Baksanıza bizde bile iti, biti dolar milyarderi oldu. Eskiden gelişme ülkelerinin gayrı safi milli hâsılaları ancak milyon Dolarlarla betimlenebiliyordu. Beyler nasıl oluyormuş, uluslararası tedavül birimi olarak ulusu olmayan bağımsız bir para birimi yerine, herifin Dolarını seçermisiniz, böylece sıkıştıkça 7 X 24 saat karşılıksız Dolar basarak, sizi kendi ülkelerinizde Dolar denizlerinde boğan kan emicinizi de ellerinizle yaratmış olur ve işte böyle de mal varlığınıza ortak edersiniz. Ne haber! Şimdi size de dank etti mi, küresel sermayenin Amerikalı olmayan diğer Kompradorları.

            Bu millet, haramzadelerin Dolar kutuları, çarpık ilişkilerinin video ve ses kasetleri arasında heder olup giderken, bir de mahalli seçimler geldi dayandı kapısına. Tersliğe bak sen. Bir yanda TBMM, AKP adlı İslam öncesi Bedevi infirat çetesi işgali altında, inim inim inlerken ve tüm akillerinin de sesleri kısılmışken, birde bu densizler karargâhının düzenekleriyle(!) seçimler yapılacak. Allah şaibeli sonuçlardan tüm yurdu korusun. Bu adamlar seçimle geldi; ama seçimle gidecek cinsten değiller. Çünkü her zaman kıvıran Coni Volkır gizli servisleriyle, sonuna kadar bunlara bel altı desteği sağlayacaktır. Her ne kadar işlemese de çakma Kürt projesi - BOP değil - adına, başka çaresi de yoktur esasen. Bakmayın siz diğer yanda, kamu önünde Erdoğan karşıtı akıttıkları timsah gözyaşlarına. Ben bunu yıllardır biliyor ve söylüyordum. Nihayet herkes de anladı galiba.

            Beyaz Sarayda ki çocuklar ne hikmetse kendilerini aslan, bizleri de hep geyik zannederler. Ne var ki dişleri kesmeyince, mide fesadına uğrayıp yediklerini yutamadan kusarlar ve elleri ayaklarına hep dolaşıverir. Yakın zamanda Ukrayna da olduğu gibi. Hedefleri Kırımdı; ama sonuç hüsran oldu. Ne fetbaz aşüftedir onlar. Eloğlu bu bizim geyik kafalılara benzemez. Aslan malsan da dinlemez adamın dişini kökünden söküverir sonra.
            Ne casusu ulan, ülkenin casusluk yanı mı kalmış. Nasıl olsa hudutlarını yolgeçen hanına döndürmüşsün. Şimdi casusa kılıf mı uydurmaya kalkıyorsunuz Suriye sahtekârlığınızda. Her halde içinizde helal süt emmiş bir vatan evladı olmalı. Bir şey daha var. Türk milletinin sinir sistemi, gen yapısı itibarıyla çok ciddi riskli bir bölgesidir. Fazla üstüne gitmeye de hiç gelmez. Sonra suratının ortalık yerine bir anda Allah ne verdiyse kafayı çakıp dişlerini dökünce, genç yaşta anneannen gibi emzikle yemeye başlarsın. Biz uyaralım da ona göre…

            O halde bunlardan nasıl kurtulmayı düşünüyorsunuz sayın oydaşlar. Ve özellikle de kararsızlık bahanesiyle sandığa bile gitmeye tenezzül etmeyen siz kararsız(!) aymazlar. Bilhassa da sizlerin geleceği daha karanlık gözüküyor. Çünkü bir de bugünlerimizin müsebbibi olarak, gelecekleri çalınacak olan kendi çocuklarınız, bizatihen sizleri sorumlu tutacak ve pişmanlıktan muzdarip olacaksınız. Belki de ayağa kalkıp lütfen bir oy atarsınız artık. Ayrıca bu sadece bir başlangıç olacaktır. Çünkü mahalli seçimlerle henüz iktidar değişmiyor, daha genel seçimlerde de bir zahmet sandığa geleceksiniz, lütfen unutmayın. Ha, ne dersiniz. Zira durum gittikçe sizler içinde telafisi olmayan bir mecraya doğru yuvarlanıyor. Sonra hayatınız boyunca isteseniz de rey kullanamayabilirsiniz. Hani bir hatırlatayım istedim.
                       
            Artık vakit nakittir. Oylarınızı bölmeden; ama iktidara en yakın partiye - ki bu parti uzak ara CHP dir - plase etmelisiniz. Ve asla unutmayın ki, bu seçimlerde hele de konu başlığı AKP ise, CHP nin en kötü adayı bile AKP nin en iyi adayından daha hayırlıdır. Çünkü amaç önce AKP çetesinden kurtulmaktır. Zira bu asalakları kapınızdan kovsanız bacanızdan yine düşerler içeri. Ayrıca başarısız bir CHP li den bir sonraki seçimlerde kurtulmak, sülük gibi kanınızı emecek olan AKP li den kurtulmaktan çok daha kolaydır. Bu hususu hala anlayamadıysanız siz umutsuz vaka olmuşsunuz demektir artık. Çünkü aksi bir durum, ne CHP nin tarihi geleneğine, misyonuna ne de eşyanın tabiatına uygun düşer. Yani hiç unutmayın ki konu vatansa, CHP asla bir AKP değildir ve istese bile olamaz zaten...

             Benim ne yapacağımı sorarsanız, kendi adıma sağlam bir Kemalist ve eski bir CHP li olarak, bugün partinin dürüst, namuslu başkanı Kılıçdaroğlu ve bazı Kemalist, tam bağımsız üyelerinin dışında, açılım vurgunu yemişleriyle, Neo Amerikancılarını asla kabul etmiyorum. Bu bağlamda takım halinde gönlümü okşayan tek adayım Perinçek ve partisi olduğu halde, matematiğim bana her şeye rağmen oy broşüründe, üstünde CHP logosu olan her daireye (il, ilçe vs.) ekseriyet adına ve adayın kimliğine bile bakmadan - tıpkı torbacı kırsal göçerleri gibi, böylece asosyali kendi silahıyla vuralım - EVET basmamı emrediyor. Tüm aklı ve vicdanı olanlara tavsiye olunur. Hele de iktidar partisinin de mekânı olan Ankara’da, dünkü CHP mitingini de gördükten sonra "GÜMBÜR GÜMBÜR GELİYORLAR" demiş olmamız gerekiyor artık...

                                                                                  Serendip Altındal



24 Mart 2014 Pazartesi

SON UYARI..

           Ne yazık ki başınızda, son günlerini yaşamakta olan ve içinde bulunduğu panik psikozuyla biraz daha ayakta kalabilmek üzere, her şeyi yapmaya muktedir(!) bir Başbakan var malumunuz. Aman sevgili vatandaşlar sakın tufaya gelmeyin. Çünkü son icraatıyla da, komşumuz Suriye emperyalist kurguda can derdinde iken, bir de adamcıkların hudut karakoluna, beslediği menşei belirsiz din maskeli Lejyoner piçlerini saldırtarak, yurt savunmasındaki bir Suriye uçağını, hudutlarımızın dışında (resmi bildiri) olduğunu göre göre düşürüp, küçük aklınca seçimleri oldubittiye getirmek ve tiranist iktidarını sürdürme amaçlı, seferi bir olgunun arkasına sığınmak üzere de, Suriye’yi provoke etmeye kalkmıştır.

            O halde gelin buradan ilk uyarımızı Suriyeli kardeşlerimize yapalım: Aman kardeşler siz sakın ola bizim din fetbazlarının tufasına gelmeyin. Biraz daha sabırlı olun. Zira Türk Ulusu bu aymazlara, nasıl olsa gereken ve çoktan hak ettikleri dersi; taşıma kıtalarıyla gerçek göstergeleri çarpıtarak, umut ekmeye çalıştıkları sandıklarında bizatihen verecektir.

            Her ne kadar ikili, üçlü, beşli vs. - yerine, adamına göre - oynayan ve dünya genelinde fahişeler kampusu olduğunu bir kere daha ortaya koyan Amerikan Parlamentosu, aslında arka planda Tayyipleri destekliyor olsa da - siz sakın aldanmayın, kamu önünde ki palyaço eyyamlarına onların -. İşte tam da bu nedenlerden, gözünüzü dört açın sevgili Suriyeliler.

            Şimdi gelin yine birlikte ikinci uyarımızı, Genel Kurmay Karargâhımıza yapalım: Sayın Paşalar, sizler de sakın ola, başınızda ki günleri sayılı, çakma hükümetin dolmuşuna binip de yarı yolda, dağ başlarında kaderinize terk edilmeyin. Gözlerinizi kulaklarınızı açabildiğiniz kadar açın ve muktedirin yurdun kargalarını bile güldüren orta oyununa alet olup milletinizi ateşe atmaya kalkmayın. Bırakın ansız harp filan edecekse kendisi yapsın, siz akıllı olun, oyunun dışında kalın.

            Esasen Erdoğan, bir yandan da Menderes empatisi oluştururken, gerçekte Menderesle en ufak benzerliği olmadığından, esasen daha da acınacak durumlara düştüğünü görememektedir. Aslında kendisinin farkında olmadığı; ama belki de tek benzer yanı ise, Menderesi gaza getirip sonunda başını yiyen asalakların, şimdi de kendi etrafında oldukları ve onların ilahı olduğu sanrısıyla başı dönmüş, gözü kararmış ruh haletiyle de acınası kendi sonuna yaklaşmakta olduğudur. Çok iyi bilinmelidir ki siyasette esas tehlike liderlerin kendileri değil, - ki onlar aslında harcanmış zavallılardır -, arkalarından popülist kaldıkları sürece sırtlarını sıvazlayan; ama malı asıl götüren epikürist hempacı asalaklarıdır. Sonunda da fatura, bu çakma yandaşların da çok iyi bildiği gibi, hep salak lidere yazılır ya zaten...

            Şimdi son sözü yine birlikte koyalım artık: Bakın iyi dinleyin iktidardakiler, tüm yandaş siviller ve paşalar!!! Dört kulağınızı da açın! Şayet Senatosundan, Manhattan kulelerine kadar Amerikan Burjuvasının kâbusu olan ve gelecekte de olacak olan yüce Türk Milletini, yanılıp da ayağa kaldırırsanız - ki artık gün değil, her anı sayıyor biline - başınız ve kıçınızla toptan tarumar olur, sonra kendi sayınızı, hatta adlarınızı bile hatırlayacak durumda olamazsınız. Ona göre, aklın yolu birdir. Ve önce sizleri kavuracak olan ateşle, siz, siz olun ve sakın ola oynamaya kalkmayın. Hani ille de harp etmemiz gerekiyorsa ve baş düşman Amerika dururken, gariban dost Suriye neden seçilir ki(!). Bakın Amerika konusunda milletin tam desteğini alırsınız işte, hele bunu da bir düşünün sırası gelmişken...

                                                                                              Serendip Altındal



19 Mart 2014 Çarşamba

GÖRÜNEN KÖYE DOĞRU..

           Toplum yürüyüşlerinde ölen, daha doğrusu öldürülen gençlerimizin kimliği mercek altına alındığında; hepsinin ortak paydasının Alevi olduğu anlaşılıyor. Ateşli Cumhuriyetçi, Kemalist vatanseverler olduklarını bildiğimiz Alevi vatandaşlarımız söz konusu olunca da, demek oluyor ki, bu gençler birileri tarafından daha önceden fişlenmiş, fırsat kollanarak provoke edilmiş, bizatihen de telef edilmişlerdir. Bunun da adı neresinden bakılsa, taammüden cinayet işlemek olur.
            Hal böyle olunca da; ister istemez ilk akla gelmesi gereken, bu çocukların suçunu araştırmak olurdu. Aslında onların suçunun da, tıpkı Ergenekon, Balyoz vs. kumpaslarıyla mahkûm edilen Atatürk'ün askerleri, akademisyenleri, medya mensupları ve ayrıca henüz tutuklanmamış dışarıdaki tüm milliyetçi, vatansever Kemalistleriyle aynı boyutta olduğu kendiliğinden anlaşılıyor.
            O halde tek suçu; Amerikan sultalı emperyalist soyguna, bölücülüğe hayır demek ve karşısında dik durmak olduğu için, körpe canlarından olan bu çocuklarımıza, göstermelik ağıtlar yakacağımıza; ayağa kalkıp hep bir ağızdan "HEPİMİZ ALEVİYİZ" desek, onlarla aynı dili konuştuğumuza göre de, daha hayırlı olmaz mı? Öyle ya! Mademki, hepimiz istediğimiz zaman Ermeni olabiliyoruz da; Alevi olmamızın günahı ne o zaman...

 Son günlerde gündeme oturan, Amerikalının Gülen ile ilişkisinin olmadığı yalanına, siz ne kadar inandınız bilemem; ama bu beni sadece güldürüyor. Adamı avenesiyle paketleyip, acilen ülkesinde vatandaşlık mertebesine getiren, çiftliğini, çubuğunu altına çeken ve bugüne kadar da bize karşı Erdoğan hükümetiyle birlikte çatır çatır kullanan - ki, nasıl kullandığını bana saydırmayın lütfen - rahmetli babam değildi herhalde. Şimdi herhangi birisi kalksın elini kolunu sallayarak Amerika’ya gitsin ve üstüne kocaman bir çiftlik almaya kalksın da görelim bakalım.
Haydi, canım geçiniz. Daha kapıdan bile giremez, aynı uçakla doğruca memleketine geri postalanır. Şayet itirazı olursa da, terörist devşirdikleri kamplarda başına neler gelir artık bilinmez. Dünya genelinde emperyalist Amerikan kurgularına her ne kadar alışık olsak da, bu kadar çıngıraklı yalan, kendileri için bile alışılmışın ötesindedir. Bakalım bu seçimler öncesi acil ve ikna etmekten çok uzak beyanın arkasında, nasıl yeni bir fetbazlık yatıyor, göreceğiz nasıl olsa...
Bu bağlamda ilave etmek gerekirse; yakın bir gelecekte CIA, NSA vs. gibi milli güvenlik yaftalı, aslında milliyetçi kasabı örgütlerinin, son yıllarda ülkemizde işledikleri ya da işlettikleri tüm cinayetlerini de cemaate yamarlarsa, hiç şaşırmayalım ve buna da hazırlıklı olalım doğrusu. Yani anlayacağınız; Gülen cemaatini, Tayyibe temizlettikten sonra, tereyağından kıl çeker gibi, elini bile taşın altına sokmadan, bir çırpıda artık devrini tamamlayan iki asalağından birden kurtulacak ve her zaman ki gibi, yenibaharlara doğru bir kulağının üstüne, gözü açık uzanacaktır, biline...

Birisi kadınların parmaklarıyla uğraşır, yolun sonunda kendi bedeninde dolaşacak nazik(!) parmakların hesabını yapmazken, diğerleri de karanlık sularda balık avlamaya kalkıp, kendi ezoterik ruh haletleriyle, vatandaşlarının kafalarını daha da karıştırmaya çalışıyorlar. Oysa gerçekler ortada apaçık sırıtıp duruyor. Ki bu kafası karışık vatandaşlara bir yandan şaşırıp, acırken, diğer yandan “dibi görünen aydınlık sulara geçin de, hiç olmazsa akşam yemeğinizde ne yiyebileceğinizi görürsünüz” demek düşüyor bize.

Dünya basını yazdıkça, adam adeta kendinden geçiyor şişinmekten. Oysa aslında bahis konusu olan, sıfırlanmakta olduğudur. Yani böylesi bir konumda şişinirsen gülünç olur, daha da ufalırsın. Sana hiç akıl verende mi yok. Pekiyi ne işe yarar o kadar sürüyle danışmanın. Sen değil, yüce Atatürk’ün 76 milyonluk koca dünya devleti Cumhuriyetinin başında, kurbağa prens bile otursa dünyanın gündeminde olurdu. Yani mealen görünen köy bir taş atımlık uzakta, siz anladınız işte sayın okurlar.

Şiirler Ayetler gibidir, zamanı gelince inerler. Sipariş üzerine yazılanlarsa, nane şekeri manilerine veya tek yaratansız dini risalelere benzerler, yani gönül köprüleri yoktur. Çünkü en büyük gizem tanrı suretindeki insan evladının kendi özeğidir

Ezersem büzülür
Budarsam acıtır
Hıdır halin budur
Bu küskünün adalet çağrısıdır
Duysan da olur
Duymasan da
Aldırsan da
Aldırmasan da
Dolsa da kutular
Telef olsa da körpe yavrular
Gecikse de bazen haklar
Tutulmasa da sözler vaatler
Sonda akanlar kurur
Acılar durur
Hep tanrıyla aldatmakla hiç olmaz
Çünkü hak asla yerde kalmaz
Karı, buzu ısıtmasan da su olur
Ve inan ki her daim adalet yerini bulur…

Sonun başında ki Okyanuslu baş harami ise, yine hiç bir şey olmamış gibi, körler diyarında üstüne çektiği namus(!) peleriniyle, yeni örtülü ödenek apartlarında, yeni kumpaslar adına ağırlanmaya devam edecek anlaşılan. Da,,, ne zamana kadar. Çünkü artık kendisi için de yolun sonu gözüktü…

                                                                                              Serendip Altındal
Video Kanalım

10 Mart 2014 Pazartesi

KOLEKTİF DÜŞÜN..

            İstersen bir düzüne kraliyet armasını üstünde taşı, şayet adil değilsen asla asil olamazsın. Tarihin boyunca olamadın da zaten, gerçek sahipleri olan Ön-Türk atalarından çaldığın çakma tarihinle şimdiye kadar idare ettin sadece. Ve aynı kafayı taşıdığın sürece gelecekte de olamayacaksın. Çünkü asaletin anlam ikizi ADALETTİR ki o da sende yok.
            Unutma ki şövalye olmasan da, herhangi bir süslü arma taşımasan da, şayet objektif ve adilsen, asilsin demektir. Benim aziz gayrı Müslim kardeşim. İşte özü itibarıyla kabul ettiğim dinler arası diyalog budur. Çünkü İslam'ın özünde bir Ehli Beyt Müslümanı olarak da aksepte edilmişsin demektir o zaman. Zira Hz Muhammed İslamının özeti de bunu söyler. O "Kim olursan ol İMANA - öznel anlamını iyi araştır - gönül koy" demişti aslında, başka bir şey değil.

            Birlikte dolaştığımızda, arada sırada rastladığımız yabancılar kendi aralarında konuşurken, onları dikkatle dinleyen 4 yaşındaki küçük torunum Asya; "Dede bunlar yabancıca konuşuyorlar değil mi?" diye bana sormuyor mu? İşte ölüyorum o zaman. Almanca, İngilizce gibi tüm yabancı dillerin Türkçe'mizden farklı diller olduğunu ona izah etmeye çalışırken ki her şeyin tam karşılığını benden yalansız öğreneceğini de cin gibi bildiği halde, yine de "ama yabancıca" deyince, inanın daha da hoşuma gidiyor.

            Evet, onlar kendilerine özgün; ama bizim için yabancılardır neticede. Küçük Asya çok haklı doğrusu. Ve bizim gibi onlarda, kendi gelenek, görenek ve yaşamsal öğeleri için vardırlar bu dünyada. Bizler için fazilet olan, "yaşattığın kadar yaşam hakkına sahip olursun" erdemini, yüce Atatürk'ün "Yurtta sulh cihanda sulh" derin ifadesinde, cihana mal ettiği gibi ulusça şiar edinmemizdir. O halde hanidir ihmal etmek zorunda bırakıldığımız, yakın komşularımızla olan "sıfır sorun" denklemini, ilk önce ve acilen reaktife edip çözüme kavuşturmalıyız.

            Neden mi böyle düşünüyorum: Çünkü bana göre çözüm;

            Türküm + İlk Gelenim + Doğruyum + Çalışkanım = KEMALİST’İM

            Formülündedir de ondan...
                       
            Yatağa yatınca Amerikanca rüyalar görüyorsun. Sabah kalkınca bağımsızlık türküleri yakıyorsun. Nikâh kıyarken bile Amerikan püskülüne mi, yoksa kendi gelinine mi kıydığın belli değil. Çeyiz paran bile Amerikan Doları, dağıttığın sa ayrı. Ruhuna, ayakkabı kutularına kadar her yanına Amerikan Doları girmiş. Herifçioğlu tevekkeli 7 X 24 saat boşuna Dolar basmıyormuş(!).
            Bankadan kredi alıyor, kendi adıma iş kurdum diyorsun. Küresel tefecilerin, Merkez Bankana bile emisyon hakkı bırakmadıkları ülkende, aldığın banka kredisinin milli paran mı olduğunu sanıyorsun. Oysa tüm o banka kredilerinin, ulusunun sırtına bindirilmiş yüksek faizli dış kaynak(!) – yani küresel haramilerin parası - olduğunu bilmiyor musun? Ulan beni mi, yoksa kendini mi uyutuyorsun. Şunun adını hele bir koy da bizde öğrenelim bari. En iyisi unut hepsini. Ne beni ne de kendini kandır.

            Sömürge ülkenizde beslemelerinizin, büyük iş adamları(!) kadınları(!) olarak çağırdığı sizlere, küresel Mafyanın bıraktığı işlere önem sırasıyla gelince:

·        Bankacı yaftalı, icra tefeciliği.
·        Günün Babil, ilk zelzele geleceğinizin ise toplu beton mezarlara döndüreceği şehirlerinizde, “büyük inşaatçıydı” levhalı mezar bekçiliği.
·        Büyük sanayici ambiyanslı, aslı anti milli ithalat montajı sarraflığı.

           
            Böylece sizleri milletinizin kanını emen sülüklere dönüştüren acınası halinize birlikte gülün de, belki bir yanlarınız sızlar. Şakası bir yana; ama çakma ihalelerle başta toprakları olmak üzere, tüm mal varlığını gasp ettiğiniz bu millet, gün gelir size bir mezar toprağını bile çok görebilir sonra. Ona göre dikkatli olun, ateşle de fazla oynamayın.

            İşte resmin budur arkadaş. Bak bitmişsin, boşalmış, çuvallamışsın. İhracat yerine ithalat yapıp duruyorsun. Gırtlağına kadar devletini borç batağına sokmuşsun. Bırak da bu işleri imana gel artık. Seni iğfal edip kanını emen, seni yurttaşınla gırtlak gırtlağa gelmiş asosyal haline getiren AKP’nin kuyruğuna asılmaktan kurtul artık. Bırak onlar kendi pisliklerinde boğulsunlar, sen onlardan soyutla, arıt kendini, akıllı ol. Aranızda ben gibi kalan ve batılı emsalleriyle birebir rekabet içine girmek isteyen milli sanayicilerimizin de, Atatürk’ün askerleriyle bir tutularak, Ergenekoncu diye çağrıldıkları için, gölgelerine sığınma şansınızda kalmıyor ne yazık ki.

            Kolektif teşviklerin erdemini yakala; milli kaynaklarımızı bizim olmaktan çıkaran özelleştirmelerde değil, kamusal teşviklerde şansını ara; yine de gırtlağından kesmeden; ama milletinle de paylaşmasını bilerek - yani milletin ....a koymadan - kolektif milli kalkınmaya teşvik et devletini. Sosyalist devletler bile bu trendi yakaladı, sen hala bırakıldığın yerde otlayıp durma!
            Gözünü aç artık birader. Toplumsal kalkınma olmadan bireyseli hiç olamaz. Bu yolun çıkışı olmadığını gör ve 30 Mart gününden itibaren adam olmak adına, bir şans vermeye çalış artık kendine ve müşterek geleceğimize. Bil ki cebinde para olduğu için adama "ADAM" demezler. Ve asla unutma ki milletin yoksa sende yok olmuşsun demektir...

                                                                                  Serendip Altındal




3 Mart 2014 Pazartesi

ÖPMEM Mİ..

           Ülkemizde eğitim reformu diye takdim edilen tasarım, gerçekte ahı gitmiş vahı kalmış mevcut milli eğitim sistemimizi daha da deforme ederken, emperyalist devşirmesi yeni aydınların(!) da önünü tamamen açmıştır. Esasen halen mevcut olan Soros akademisyenlerinin(!) sayısı tahammül hudutlarının üstündeyken, şimdi bir de devlet eliyle bu sayı kabartılacaktır. İşte böyle bir durumda nedir, nasıldır soruları artık havada kalmışlardır. Şimdi ise bize, şiddetle hedefe oturtmak zorunda olduğumuz tek bir soru kalmıştır. O da emperyalist Şeytan'ın kökünü, en azından yurdumuz genelinde nasıl kazıyacağımızdır.
            Burada son günlerini yaşayan Erdoğan Hükümeti değil, ondan sonrasıdır aslında söz konusu olan. Şüphesiz halen bahçemizdeki eğrelti otunun verdiği hasarı temizlemek, yine epeyi bir uğraş ve zaman kaybı olacaktır. O halde gelecek olan yeni Hükümetin bana göre en önemli işi, diğer objektif ve özgün kalkınma devletlerinin kulvarında saflaşarak, birlikte uluslar üstü ve adı Dolar olmayan yeni bir tedavül birimine, yenidünya ticareti - küreselci yalanı değil - menfaati adına ihtiyaç olduğunu şiddetle savunmak olmalıdır. İşte ilk bağımsız icraatın amentüsü de budur.

            Bugüne kadar sadece toplumun sırtında parazit patronlar yaratan ve kendimizi aldattığımız emperyalist bağımlısı ithalat ekonomisi ile görüyoruz ki elan daha, öküzün altında buzağı aramakla boşuna geçmiş günleri arşivimize tarih yapmakla meşgulüz. Vaktaki hünsa (çift cinsiyetli) bir öküzcüğün altında kazara bir buzağı bulsak, 'EVREKA' mı diyecektik acaba. Komşumuz Rusya da, Marks'ın üretim araçlarını; ekmeği bizatihen yaptığı halde; ama kendisi yiyemeyen çoğunlukçu emekçi (Proleter) sınıfına teslim eden asil - çünkü adil - Sosyalizm'i, Bolşevik Burjuvazinin gadrine uğrayarak ayağa düştüğü için, doğruluğu ve asaleti dünya genelinde haksız bir yara almıştı. Rus modelinin yanlışlığı, yüce Atatürk'ün de zamanında öngördüğü gibi abesle iştigaldi ve sonu da acıklı geldi.
            Rusya’da yaşanan ve olumsuz bir emsal teşkil eden, sonradan Yugoslavyayı kurtlar sofrasında paylaştıran ve Çekoslovakya'nın da kaderi olan NEP - devrimin geri dönüşüydü aslında - herhalde bir daha tekrar edilemeyecektir. Rusya’da antitez devinimi yaşanırken ve acı faturası Rus toplumuna yansıtılırken, Mao ve Kızıl Ordusunun tazelediği kültür devrimi heyecanı; gelenekçi, sabırlı, kalender Çin Halkı ve Devletinin kendi Budist/Zen çekirdek özeğinde harman olmuş, tarihte bir bütün halinde kalabilen devlet yapısıyla da; gelenek haline getirdiği muhteşem özverisiyle, sadakatle bugünlere kadar gelebilmiştir. Ve aynı bağlamda, Çin’i bir Dünya devi yapmış belki de tek Proleter devrimdir. Bu olguda bir başka faktör ise, devletin işini kolaylaştıran ucuz Çin emekçi potansiyelinin, adetsel olarak diğer sanayi ülkelerindekilerin belki de toplamından fazla olan üstünlüğüdür.  

            Biz de aslında Rusya gibi emekçilerinin çoğunluğu toprak işçisi köylülerden oluşan bir toplumuz. Kapatılan Köy Enstitülerinden sonra eğitimi durmuş ve bir türlü yapılamayan toprak reformu ile de çoğunluğu hala Ağaların talimatıyla düşünen, ümmi bir serf tarım emekçisi topluluğuna sahip olmamız ise, ne yazık ki 1950 den itibaren dezavantajımız olmuştur. Dolayısıyla bizim hali pür melalimiz Sovyet Rusya'nın başlangıç dönemlerinden daha da kötüdür. Böyle bir toplumla hem de aynı, devrini tamamlamış kapitalist çizgide bağımsız kalkınmaya çalışmak ise, hayal olabilmekten bile uzaktır. Hani beceremesek de, aynı saçmalıkta ısrarla kendimizi boşuna kandırmaya çalışmayalım, hiç olmazsa bundan sonra bari.

            Aslında dünya genelinde çoğunluğun çoğunluğu da olan emekçiler, bir an önce hareketlenip, konforuna âşık, dötünü koyduğu yerden kaldırmadan emekçi çoğunluğu süreler boyu sömüren ve kendisini akıllı(!) ilan eden sapkın bir azınlığa, "Dötünüzü bize sayıyla mı verdiler" demesini de bilmelidirler artık. Aslında bunu ilk söylemesi gerekenler de, bütün bütün geleceği olmayan Amerikan emekçileridir. Yumuşakçalardan Kemalist olmaz. Örs gibi, çekiç gibi sert, orak gibi keskin emekçidir gerçek Kemalist aslında. Hiç unutulmamalıdır ki, Sovyet Rusya gibi sonuçta burjuva devleti olmayan Devletinindir aslında, Proleter devrime sadık kalmış, hakkını vermiş ve kendini ispat etmiş olan Çin’in büyük başarısı.


            Sonuç mu: “Zor oyunu bozar” derler. İnsan kılığında ki Demokrasi Karikatürleri’nin aslında hep söylediği ve yaptığı bu değilmiydi şimdiye kadar. O halde emekçi de kalkıp haklı olarak “Yeter artık!” derse, ona hangi hakla “ZOR kullandın” denebilir ki?
            Biz mi: Dava adı çağırmaktan, "fistolu mübaşire" dönmedik mi, kendi vatanımızda.
            Liboş efendi: Yani sen şimdi uyanık bir müteşebbissin ya! Dötünün üstünde yayılacaksın, ağır işi de emekçine yaptıracak, kendi karnını doyuracaksın, arada sırada da garibin önüne lütfen bir iki kemik atacaksın. Ama öbür yanda kıç yalayıcılarınla birlikte tüyü bitmemişin lokmasını da hamutuyla ziftleneceksin. Şimdi devran döndüğünde “Ben o dötü öpmem mi?” Demesin mi yani emekçi biraderim sana. Allah aşkınıza o zaman bunun nesi ayıp olur…

            Ve biz insancıklar, geleceğimizin bir kara delik ya da antitezimizin devinimi olduğunu hiç aklımıza getirmeden, yediğimiz, içtiğimiz ve mal varlığımızla kendimizi kandırıp duruyoruz şu ölümlü dünyada. Başta da sen, çook muhterem Tayyip Efendi kardeş, üstelik senin olmayanla da şişinip duruyorsun. En iyisi Kılıçdaroğlu’nun nasihatini dinle de; ama bizim helikopteri bırakıp öyle sıvış bu ülkeden. Bak onun evindeki yeşiller de sana aitmiş, en azından giderayak, Bilalin hakkını Bilale, Türk’ün malını Türk’e bırak. Ve saatin çaldığında, kankan Barak-Abdül, kendi uçağını olmasa da, bir özel uçak yollar sana nasıl olsa.

                                                                                  Serendip Altındal