22 Şubat 2014 Cumartesi

GERÇEK MİLLİYETÇİ..

           Hikâye bu ya: Bizim aşağı mahallede, "Kör Niyazi" diye çağrılan biri var. Oysa adam fıldır fıldır, gözleri felfecre okuyor, benden iyi görüyor. Dolandırmadık adam da bırakmamış çevresinde. Neden böyle çağrıldığını sordum. O bakar kördür dediler. Yani adam kafasının içine kurduğu kendi dünyasında yaşıyormuş. Fantezi gözüyle görüyor ve öyle de yorumluyormuş dış dünyayı. Reel gerçekler onu zerre ilgilendirmiyormuş. Bu durum bana bir yerden tanıdık geldi ya neyse!
            Aslında hiçbir şeyin etki etmeyeceği bu gibiler için en iyi temenni, gerçekten kör olmalarını dilemek olurdu. Çünkü belki de o zaman beyin gözleriyle çoğumuzdan daha fazla ve derin görebilen, fiktifi reele yakın doğaçlayabilen "görme engelliler" gibi "NORMAL" olabilirlerdi. Tevekkeli eskiden, beşeriyete muzur ağır suçluların gözlerine mil çekerlermiş. Dünya gözü kararınca, beyin gözünü açarak nadim olup kendini bulsun diye herhalde. Çünkü beşeriyete muzur bir asosyale verilebilecek en ağır ceza, ‘adam gibi adam’ olabilmesini sağlamaktır.
            Arada sırada rastlarsınız çevrenizde bu gibilere. Hatta her ailede bile, kökten veya sızıntı mutlaka böyle bir tane olduğu bilinir. Çevrenizde veya ailenizde böyle biri varsa, dikkat edeceğiniz en önemli husus, o kişiye kendi adınıza asla karar verme yetkisi vermemenizdir. Şayet kıssadan hisse alabildiyseniz, hele sandığa giderken artık bir değil en az 10 defa düşünmek zorunda olduğunuzu da anlamışsınızdır.

            Son uygulamalara bakıldığında devletimizin, emperyalist Gladyonun devşirme Hükümetinin arkasındaki gizli parmaklarıyla, istihbarat devletine dönüştürülmekte olduğunun ve bireysel haklarımızı da giderek yok edecek olan yeni yasaların da nedeninin farkına varabildiyseniz, Vahdettin'in jurnal devletine çeyrek kaldığını sizde anlamışsınız demektir. Bilmem anlatabildim mi?
            Oynanan oyuna ve işin sonucuna bakıldığında, paralel devlet masalının da aslında AKP hükümeti ile cemaat arasında danışıklı ikinci bir Ergenekon hikâyesi(!) olduğu anlaşılıyor. Öyle ya, tiran devleti açıkça resmileştirecek olan yeni yasa değişiklikleri, durduk yerde çıkarmıydı sanıyorsunuz. Siz oynadıkları şova sakın aldanmayın. Bu vodvilin, CIA’nin son "tavşan kaç" oyunu olduğu da kesin. Peki, arada güme giden kutucular mı? Hadi canım onlarda kim. Heriflerde nasıl olsa o atıklardan sürüyle var. Ayrıca hangisine ne yapıldı ki???

            Sonları yaklaşan kapitalist imansızlar, şimdi de Ukrayna da son numaralarını döşüyorlar. Oradaki çapulcu mücahitleri(!) alıcı gözle bir araştırın. Mutlaka içlerinde tıpkı Suriye’de olduğu gibi, parayla iğfal edilmiş bizden de sürüyle Lejyoner bulacaksınız. Ki ben onlara emperyalistlerin Yeniçerileri diyorum. Ruslar Suriye'nin haklı davasında, onun yanında durunca, emperyalist kaşalot elbette, Ukrayna veya emsal bir noktada, bir rövanş fırsatı kollayacaktı. Bundan sonra sırada ki de Çin olabilir yine. Elbette ki Ruslar bunun da önceden hesabını yapmıştı. Nitekim bizim kaşalot da neticede çıkmaz sokakta olduğunu bir daha anlamış oldu.

            Yaşam savaşı veren bizim ne idüğü belirsiz - ki Kapitalist bile olamadık - ekonomimize baktığımızda içimiz yanıyor. Atatürk Cumhuriyetinin altın yıllarından sonra, 50'lerden bu yana bırakılan ve şimdi de tam bir sömürge devleti olma yolunda, emin adımlarla yol alan ekonomi enkazına baktığımızda, görüyoruz ki Milliyetçi olmak bile önce tam bağımsız - Kemalist - olmaktan geçiyor. Tam bağımsız olmanın da tek şartı, ya Atatürk'ün yaptığı gibi milli kaynakları (madenler, doğal kaynaklar, milli tasarruflar vs.) kontrol altında tutan ve devlet kredileriyle müteşebbise veren bir devletçi kapitalizm veya da yapmadığı gibi gerçek bir Sosyalizmdir.
            Yeni bir Atatürk olmayacağına göre de, tek çıkış yolu olan sosyalizm içinse ilk şart, kapitalist çöküntü deneyimini bizatihen yaşamış olmak ve sistemin bıraktığı enkaza sahip olmaktır ki bu şart, artık bize cuk oturuyor. Yani Sosyalizm için kıvama gelmiş sayılırız. Ancak bu sayede tasarruflarımızın (milli sermaye), ancak milli amaçla kullanılarak, kalkınabilmemiz için yeni yatırımların ilk şartı olma mecburiyetine de, uyulmuş olunabilecektir.

            Özetle kalkınma, Tarımsal ihracatın milli tasarrufa, tasarrufun da teknoloji ve sanayileşme ile yeni ihracat odaklı yatırımlara dönüşmesi demektir. Şimdi yakın bir geçmişe kadar, milli gelirimize %66 civarında katkı sağlayan ve tek ihracat kalemimiz olan tarım sektörünün bile, bugün nasıl ithalata bağımlı kılınarak, acınası bir duruma getirildiğini de bir zahmet araştırıverin. Ve kafanızda ki kalkınma planına nasıl başlayacağınızın da lütfen muhasebesini yapmaya çalısın.
            Tüm bu problemleri aşmanın en kestirme yolu, tıpkı iki nokta arasında ki en kısa yolun doğru olduğu gibi, emperyalist ahtapotun kanımızı emen kolları olan, tek taraflı, yüksek faizli ve özel anlaşmalı kredilerini, ithalata yönelik montaj yatırımlarını, bize ihraç ettiği eskimiş teknolojilerini, madenlerimizi gasp ettiği, 50'lerden beri verilmiş elindeki tek yanlı mukavelelerini vs. vs. tek celsede yok etmektir.
            Ayrıca Sosyalizmden kimse korkmasın. Kimsenin mal varlığına el konulmayacaktır. Bu sadece, Sosyalizm'i öcü göstermek için uydurulmuş, desteksiz koca bir yalandır. Ne var ki artan mülkiyetle, orantılı vergisi ödenmesi kaydıyla. Her ne kadar liboşların işine gelmese de, sadece yarım bırakılan toprak reformu tamamlanacak ve üretim araçları devletin denetiminde olacaktır. Ki milli selamet adına, mental ve matematiksel, en doğru olan da budur.

            Bu uyarlamalar için de her şeyden önce Sosyalist düşünmek ve uygulama geçmek mecburiyeti vardır. Demek oluyor ki Milliyetçi-Tam bağımsız olmak için de ilk önce, Sosyalist olmak zorunluluğu vardır. O halde gerçek Milliyetçilik önce VATAN ve ULUS severlik ise, bünyesinde ulusal menfaatler adına tüm evrensel hakların buluştuğu tek sistem de aslında Sosyalizmdir diyebiliriz şimdi artık. Nasıl, Allahın HAK kitaplarından sanki bir ayet gibi değil mi?...

§ Kuran:
BAKARA SURESİ:  42 Hakkı bâtılla/saçmalık ve tutarsızlıkla kirletmeyin. Bilip durduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz.
BAKARA SURESİ:  188 Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma yollara başvurarak yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara aktarmayın.

İncil:
MATTA:  Mat.10: 10 Yolculuk için ne torba, ne yedek mintan, ne çarık, ne de değnek alın. Çünkü işçi yiyeceğini hak eder.
MARKOS:  Mar.10: 19 O'nun buyruklarını biliyorsun: 'Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, kimsenin hakkını yemeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin.'"
LUKA:  Luk.18: 11 Ferisi ayakta kendi kendine şöyle dua etti: 'Tanrım, öbür insanlara - soygunculara, hak yiyenlere, zina edenlere- ya da şu vergi görevlisine benzemediğim için sana şükrederim.
YUHANNA: Yu.1: 12 Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi.

Tevrat:
YARATILIŞ KİTABI: Yar.9: 5 Sizin de kanınız dökülürse, hakkınızı kesinlikle arayacağım. Her hayvandan hesabını soracağım. Her insandan, kardeşinin canına kıyan herkesten hakkınızı arayacağım.

                                                                                              Serendip Altındal



16 Şubat 2014 Pazar

AMA KADERİMİZ OLMAYACAK..

            Bakıyoruz da, İsmet Paşa'ya "1975 den önce çok partili sisteme geçmeyin" öğüdünü veren yüce Atatürk'ün, yine doğruluğu tartışılamaz böyle bir tespitinin de üstüne, 50-60 yıl geçmiş. Sonuç ortada, Cumhuriyetin kuruluşunun üstüne bunca yıl geçtiği halde, Demokrasi adı altındaki, içinde bulunduğumuz kaotik yapının sorumlusu şimdi kim acaba? Yani Demokrat kim, biz kimdik aslında. Mustafa Kemalinde çok iyi bildiği ön Türk tarihimizde, beşer dünyasının ilk devletlerini kurma geleneğimize rağmen, makûs 600 yıllık bir Osmanlı ümmeti geçmişimiz de vardı arkamızda. İşte her şeyden önce, kanımıza girmiş olan melun ümmet kimliğinin, Cumhuriyetin özgün bireyine dönüşümünü hazmedebilmeliydik. Yüce önderin hesabına göre de bu 2-3 jenerasyonluk bir revizyon demek oluyordu hiç kuşkusuz.

            Daha 46 larda işaret fişeğini atan ve 50 den itibaren de ilk çok partili dönemin sabık DP si ile ülkemizde resmiyet kazanan emperyalist KUMPAS(!) ile bugünlere hep birlikte gelmedik mi veya getirilmedik mi? Şayet yüce Atatürk'ün önerdiği süreç tutulmuş olsaydı, bugünkü kaotik ortama asla girilmezdi. Ve şayet Atatürk, milletinin Demokrasiye hemen 5-10 yıl içinde intibak edebileceğine inanmış olsaydı, 1975 daha 1930 larda yaşanırdı. İstiklal harbinden sonra, Demokrasi bağlamında da insanüstü bir başka mucize daha gerçekleşmiş olurdu. Nasıl olurdu da asrın dâhisi bunu göremezdi.

            Şimdi beynime sanki iğneler saplayan bu gerçeği bir kenara koyup, neyi anlatayım, nelerden bahsedeyim. Yoksa yine tuzunun, pirincinin çoktan kokuştuğu bu eski temcit pilavına hala kaşık mı sallamaya devam edelim. Yoksa hep birlikte 'Bismillah' diyerek, bizi giderek yok eden bu lanetli ortamı elimizin tersiyle itip, yeni bir KEMALİST sayfa açarak, mevcut ön fundamentinin üstüne, yeni Cumhuriyet binamızı mı inşa edelim. İsmini, neslini yok kabul edip, sadece tarihsel öğretisi olan son 11 yılı çizerek; ama bu tarihten de yeni tecrübeler çıkartarak, yepyeni bir sayfa ve pekiştirilmiş yeni bir anayasayla, yeni geleceğimize adım mı atalım.

            Ya da bildik bezirgânların din tezgâhlarının saf müşterileri olmaya ısrarcı olurken, başkalarını dolandırıp, soyanlara akıllı, becerikli adamlar diyenlere inanmaya devam mı edelim. Aslında akıl diye bize sattıklarının, bizim hamurumuzda asla yeri olmayan vicdansızlık, hayâsızlık mayası olduğunu göz ardı etmekte ısrarcı mı olalım.

             Nedir dostlar bu konuda ki görüşleriniz. Bu bağlamda yeterinden fazla iyi niyet taşıdığınızı hep biliyoruz. Ne var ki eylemsiz, sadece iyi niyetle hiç bir tarih yazılmamıştır. Geçmişe tarih denir, gelecekse önce kader sonra tarih olur. Demek ki KADERİMİZ de aslında bizimle görelidir...

                                                                                              Serendip Altındal


12 Şubat 2014 Çarşamba

SEN SAĞ BEN SELAMET..

           Adamların daha işin başında Demokrasiyle bir göbek bağları yoktu. Şimdi de yok ve hiçte olmadı ki aslında. Demokrasiye ait ne varsa hepsi baş ustalarının iki dudağının arasındaydı hep. Tek bir amaçları vardı sadece, o da milli kaynakları özelleştirmek, emperyalist sermayeye pazarlamak ve bu işten de alabilecekleri komisyonu almak. Daha doğru bir ifade ile de, devlet babanın sağmal ineğini sağabildikleri kadar sağmak. Bunu da kusursuz yaptıklarına göre başarılılar demektir. O halde bir seçim dönemini daha hak(!) ettiler doğrusu.
            Hedefleri özetle ne mi? İşlemin sonunda:

            Yarısı kesilmiş bir Anadolu
            İdüğü belirsiz lejyoner dolu
            Gerisi mi?
            Kaknem kazulet
            Kara çarşaflı bir alamet
            Bize mi kalan
            Ne gam ne kasavet
            Ne vatan ne millet
            SEN SAĞ BEN SELAMET…        

            Hatta öyle de başarılı oldukları söylenebilir ki sonunda bu hırsları onları uluslararası sıralamada, hırsızlık rekorlarını altüst edecek seviyede liste başı bile yaptı. İşte 11 yıllık AKP hükümetinin, arkasında bırakacağı tarihi dış borç rekorunun yanında, dudak uçuklatan trajikomik bilançosu budur kısaca. Hal böyle iken, yani adam memleketi talan etmeye gelenlerin hizmetinde olduğunu, neredeyse bir de gazete ilanıyla açıklamayı düşünüyorken, hala birileri çıkıp, Demokrat olan gitme zamanını da bilir demiyor mu; işte o zaman 'hey tanrım ne zırvalar dinletiyorsun' tasavvufuyla, afakanlar basıyor bana bir anda. Yahu adamı kovsanız da gitmeyeceğini, hala anlayamadınız mı??? Eee o halde!!!
            Atlı Üsküdar'a atlamış, siz hala nelerden bahsediyor, neler anlatıyorsunuz adama yahu!. Hava raporu ya da pembe diziler anlatın daha iyi. Artık bu heriflerin, ülke selameti adına, biran evvel kurtulunması gereken kan emici vampirler, gemi azıya almış kuduz haramiler olduğunu, neredeyse yeni doğan bebeler bile anlatacak size bu ülkede.

            Tekil bir başlangıçla (Big Bang) yola çıkan ve yaklaşık 15 milyar yaşında olduğu hesaplanan evrenin, genişlemesi durduktan sonra büzülerek yine tekil bir sonla mı yok olacağı; yoksa kenarsız ve sonsuz mu olduğunun şiddetle tartışıldığı bir bilimsel evredeyiz artık. Bilim dünyası bu noktalardayken, insanların bambaşka dert ve sorunları varken, bakın biz nelerle uğraşıyoruz hala.
            Dünya Engizisyondan kurtulmuş, kâfir ilan edilen Galileo modern bilimin piri olmuş. Kaplumbağa sırtında olduğu sanılan dünya, neredeyse insanoğluna uydu olmuş; öyle ya, Astronotun mu dünya etrafında, dünyanın mı Astronotun etrafında döndüğünü, göreli uzay-zamanda söylemek kolay iş değildir, izafiyet kuramlarına göre.
                       
            İşte bir yanda bu konularda bilimsel beyin fırtınaları yapılmakta, fiziğin birleştirilmesi adına hesaplar, kuramlar, yeni sanayi dalları oluşturulmakta olsun, biz kendi kırık dünyamızda, hala bir delinin kuyumuza attığı taşı aramakla meşgulüz. Vay halimize ki ne vay! Hala koca evrende var bile olmayan bir Tayyip efendiden kurtulamamışız. Sanki bir kâbuslu rüyada gibiyiz. Hey tanrım, bu çağda hem de tarihi bile değiştirmiş Atatürk'ün Cumhuriyetinde, içinde bulunduğumuz bu ebleh ataleti anlaşılır gibi değil; ama iliklerine kadar da tartışılmalıdır.

            Hele de meselenin odağında, beşer tarihinin kendisiyle başladığı Türk insanı oturuyorsa ve ne yazık ki tarihten öğrenmesini de bilmiyorsak; ne yapsak, bir zaman tüneline girip geriye uzanarak, bu kronik hastalıktan kurtulmak için her şeye yeniden mi başlasak acaba...

Hamiş: Bazı dostlar hassastır, belki havlu attığımızı düşünürler. Gerçekler ciddi; ama pesimist görüntü sanaldır. Hiçbir Kemalist’in havlu attığı görülmüşmüdür. Çünkü biz terleyince, olsa olsa havlu üstümüze atlar…
                                                                                              Serendip Altındal



3 Şubat 2014 Pazartesi

VUSLATIN ŞARKISI..

            Sen eski Ahit 'e göre, Âdemle var oldum diyorsun. Bu senin ondan önce de var olmadığını her ne kadar bize söylemiyorsa da Emmioğlum. Zira tarihin sonsuz labirentleri arasında yolumuza çıkan bütün bulgular - ki Latinler bunları bizden ısrarla gizliyor olsalar da - senin beşer medeniyetleri banisi olduğunu ortaya her fırsatta koyuyor aslında.
            Gelecek yüzyıllarda parçacıklarla (kuantum evreniyle) muhabbetimiz ilerledikçe, 5 milyon yıllık beşer tarihimizin özgül ağırlığı ile de, teknolojik olarak ünsiyet kuracağımız kesindir. Meğerki araya giren nükleer yenidünya savaşları bu tarihi geciktirecek olmasın. Ne ki, bütün temayüllere rağmen insan denen Şeytan-tanrıyı yok edecek, neslini kurutacak bir silah, bizatihi insanoğlu tarafında sonsuza kadar da yaratılamayacaktır. Bunu da unutmayalım. Bize gelince, çok şanlı bir tarihi gerimizde bıraktığımızı, fazlasıyla biliyoruz neticede. Bu özgüveni bizden isteseler de çalamayacaklarını kendileri de anladı artık, hiç merak etmeyin.

            Bakmayın siz başımızda ki, emparyal konsultatif uygulamalara. Bunlar artık devrini kapamakta olan klasik Batı Kapitalizminin son çırpınışlarıdır. Siz zannediyor musunuz ki, iki tane çakma lider Amerikan vatandaşı, ülkemizin kaderini ABD adına ilânihaye ellerinde tutabileceklerdir. Bakmayın siz empati yeteneğini dahi yitirmiş ilkel beyinli kaşalotlara, Engizisyon devri ruhsal kişilik sendromlarına ve onların psikolog denetiminde olması gereken hezeyanlarına. Hepsinin sonu yakındır, bunalımları da bundandır. Siz anladınız işte.

            Gündem mi diyorsunuz. İşte asıl gündem de budur. Ki bu bağlamda Türkler, Tevrat’tan binlerce yıl evvel de, putlarla, fetişlerle cilveleşen pagan dünyasına metelik bile vermeyip, tek yaratıcıya (Tengri) iman etmişlerdi. O halde tanrı, ancak 3000 yıl evvel varlığı kabul edilmiş dünkü çocuk olmamalıydı Türkler için. Ahır zaman peygamberi Hz. Muhammed bile bu yüzden Kuran da, her şeyden önce var olan Türklerle ilgili ayetlere dikkat çekerek, hasımlarını hasetlerinden çatlatacak kadar inteligent olduğunu da ayrıca ispat etmiştir.

            Şimdi zaman artık Avrasya da yeni Türk baharının yeşerme zamanıdır. Çünkü bizi çaktırmadan aforoz etmeye kalkan emperyalist Gladyo, dikkatleri Ukrayna’ya çekmek ve Ruslarında konsantrasyon’unu dağıtmak üzere yeni bir Ukrayna baharı yaratmaya kalkışmıştır. Oysa Rusya’da böyle zamansız baharların hele hiç tutmayacağını bile bile bunu neden yapmaktadır. Çünkü Yeni Haçlının oyun sahası hep aynı: ama taktiği ve oyuncuları değişmiştir.
            Şimdilerde Müslümanların içinde oluşturduğu terörist çetelerini Lejyoneri yaparak, bu paralı ordularını Suriye’ye yaptığı gibi, Anadolu ve Avrasya’ya sürmeyi hesaplamaktadır. Yani düşünebiliyor musunuz asrın taktiği ile Müslüman’ı kendi vatanında çakma Müslüman’la avlayacaktır. Tıpkı Türkmen asıllı kripto Kürtlerden, muhayyel Kürdistan adına PKK teröristi, ondanda Lejyoner yarattığı gibi. Bak sen elin uyanığı, herifçioğluna.

            İşte tam bu noktada bize düşen görev ise, bölgemizde pür dikkat kesilerek, biran önce başımızda ki Amerikan vatandaş liderli, koloni devletinden kurtulurken, kendi yokluğuna rağmen İstiklal harbimizde Atatürk’e tam destek sağlayan Rus kardeşlerimize; gerekirse daha fazla destek sağlayarak ahde vefa borcumuzu öderken de, diğer yandan onlarla helalleşmektir. Anlaşıldığı gibi işimiz zor; ama erdem işidir bunlar unutmayalım. Biz Türkler Serdengeçtiyizdir. Yani gerektiğinde özgür başımız göğe değer; ama asla yardan, dosttan geçmeyiz ve gerekirse dost yoluna da kurban oluruz.

            Minik pabuçların dama çıktı artık bak çocuk
            İnsan denen beşer gör ki bölük pörçük
            Lakin vuslatından asla kuşku duyma kızım Emine
            İşbu âlem dönmüş olsa bile tersine
           
            O mızrakların ucunda şimdi çamaşırlar asılı
            Atı, iti, eri, avratı bil ki hepsi bizim buralı
            Oysa o topukların altında yer yerinden oynamalı
            Ah be çocuklar! Asıl sizi Tengri’ye sormalı…
           
                                                                                                              Serendip Altındal