Yine ve yeni bir
seçim; ama tanıdık manzara. İyi ki mahalli seçimlerdi demeyelim sakın. Çünkü bu
resim, geleceğin de göstergesi olabilir ve geneli de öne alınırsa hiç şaşırmam
doğrusu. Nasıl olsa güç ellerinde(!). Ne ki diğer yandan bu bel altı seçimler,
bizi bayağı provoke ederek uyanık tutuyor ve geleceğimizin daha iyi farkında
olmamızı da sağlıyor sanıyorum.
Fırsatı tekrar yakalamışken
kullanacağını da iyi bildiğimiz baş tacizci; çalan da diyebilirsiniz, bu
vatanın asli evlatları olmayanlar için fark etmiyor nasıl olsa; yine balkon
sefasını sürdü anlayacağınız. Ne var ki izleyenler bu defa daha itidalli
konuştuğunu söylediler, bilemem. Aslında eloğlu kendisine; mevcudiyetini bana
borçlusun istediğimi yapacaksın diyor, kendisini yeterin de üstünde aşağılıyor.
Oysa o sadece "al ananı da git" diyerek gariban vatandaşına
dayılanabiliyor. Ha dayılığı da koruma ordusunun karşısında tek başına hakkını
arayan babayiğit çiftçiye karşı.
Oysa diğer lider Kılıçdaroğlu, her ortamda tek
başına dolaşıyor vatandaşlarının arasında ve onlara korumasız birebir muhatap
oluyor. Herhalde adamla, adamcık farkı da bu olsa gerek. Aslında kendisini adam
yerine bile koymayanlara, göstermelik şov yapmadan, gerçekten bir şeyler
yapabilecek ki, dayılığı ikna edebilsin hazretin. Öyle ya onun yerinde ben
değilim ki, kendisi kurtarmalı kendi onurunu, tabii taşıyorsa. Muhalefetin
sinerjisi beklenen direnci ortaya koydu aslında. Sadece Sonuçlar sizi sakın
aldatmasın. Neticede hükümet değişmeyecekti nasıl olsa. Ne var ki gelecek yakın
günler daha da fazla önem kazandı artık.
Bir de "yönetim kademelerinizi
değiştirin" diye dalga geçmiş muhalefetle. Acaba "beni mi transfer
edin" veya "benim gibisini" mi ima etmek istedi yoksa. Allah
yazdıysa bozsun. Şayet CHP, kendisi gibi bir liderle birinci parti olacaksa,
bir kalender Kılıçdaroğlu ile hep ikinci parti kalsın. İnanın ki ülkenin
geleceği adına çok daha hayırlı olur. Ayrıca CHP’nin seçimden seçime yükselen
grafiğine bakıldığında, başarısız olduğunu iddia etmek haksızlık olur. Ne var
ki bu kadar aleyhte şartlarda elde edilen başarı, elbette karşısında ki çok
uluslu kumpas çetesini alt etmeye yeterli olmayacaktı.
Mesela dijital sonuçlar ekranında
AKP lehine %40 avansla başlayan ve devamlı görünerek kafaları önceden bilinen
sonuca adeta şartlandıran seçim verileri, aşağı yukarı başladığı gibi de
genelde AKP lehine (%42) sonuçlandı. Sanki başından itibaren bu sonuca bizde
programlanmıştık. Bu yönlendirmeli manipülasyonu hala öğrenemedik mi yoksa.
Birde bunların üstüne elektrik kesintili olanları ilave ederseniz, iyi ki
sadece %42 de kaldılar, 60–70 leri bulmadılar diyesi geliyor insanın. Herhalde
biraz ayıp olur, kimse de yemez diye düşünmüş olmalılar, sağ olsunlar. Ayrıca,
bu sonuç genel seçimlere yansırsa, AKP’nin tek başına iktidar olamayacağı da
ortadadır. O halde bu durumun da kendi adına bir başarı olduğu söylenemez.
Buradan bir kere daha anlıyoruz ki, manüel
ve parmak boyalı sisteme dönmedikçe ve bu Okyanus güdümlü programdan
kurtulmadıkça sonuçlar hep birbirinin tekrarı olacaktır. Yazık YSK konusunda bu
kadar ebleh ve çaresiz de olunmaz ki. Şayet böyle kalmaya ısrarcıysanız beyler,
her şeye de müstahaksınız, ne var ki millete yazık oluyor işte...
Seçim oyununun balkon seansında
neden mi itidalliydi dersiniz. Çünkü Amerikalıdan son mesajını aldığını kendisi
de biliyordu: “Bak Tayyip Efendi son şansını dikkatli kullan. Uymak zorunda
olduğun talimatıma ya uyarsın ya da uyarsın”. Yani “Kürt Federatif devlet
yapısını işleme açarmısın, kaparmısın bir an önce devreye sok. Hanidir bize de
büyük masraf kapısı oluşturan Kuzey Irakta ki güçlerimizle, şayet bizim için
bir hayli riskli olacak bu projeyi sonuçta bize yaptırmaya da kalkarsan, bil ki
ilk önce sen yok olursun, ona göre”.
Muhtemelen verdikleri mesajın aslı
bu olmalıydı. Çünkü bundan sonrası nasıl olsa tufandır artık Amerikalı için.
Yazık yeni Sevr'e adım adım yaklaştıran bu günleri de mi görecekti yüce
Atatürk'ün Türkiyesi. Boşuna mıydı on binlerce şehit ve gazilerimiz. Her şeye
rağmen çalana gönül verenler, kıçının kılı olanlar, sonunda bu vebali de
ödemeye hazırlar mı acaba? Çünkü o gün de gelecektir nasıl olsa.
Bu mesaj başta Tayyipler olmak üzere
topumuza nasıl mı verildi: Amerikalı güdümlü bilgisayar programıyla, hepimize
diyordu ki; “bakın boşuna heveslenmeyin, öyle veya böyle kontrolünüz benim
elimde. Sizde artık uyanın”. Hoş biz 2002 den beri söylüyoruz bunları, başka
nasıl diyelim ki! Daha da söyleyeceğiz herhalde. Sanki emperyalist deyyus göbek
bağımızı da kesmiş anlaşılan.
Bir mesaj da Marksist Solumuzaydı: “Bakın
milli birlik ve devrimden bahseden sizler, gördüğünüz gibi benden yüzde bile
alamazsınız, haberiniz olsun”. Mealindeydi bu mesaj.
Artık miadını doldurup teneşir
tahtasına uzanmış Kapitalizm adlı mevta, Hıristiyan geleneklerine göre,
hayatında hiç olmadığı kadar yıkanıp, paklanıp, makyajlanıp, güzelleştirilerek,
gömülmeden önce bir süreliğine teşhir ediliyor. Bu işlem aslında paralı
mevtalar içindir sadece. Diğer garibanlar bedavaya karga tulumba gömülür nasıl
olsa. İşte Kapitalizm adlı mevtanın teşhir günlerini yaşıyoruz şimdilerde. Hoş
kendisi daha ölüm döşeğindeyken, yerini alacağı sanılan küreselcilik veya neo
liberalizm adlı olan yeni bitmeleri, piyasalara sürülmedi mi?
Ve artık sonun başındayız
anlayacağınız. İşte bu son noktada bize de artık Amerikan yaftalı bu Peşmerge
sürüsüne ve sahipleri olan 50–60 aileye son sözü söylemek düşüyor: Kafanızdan
asla çıkarmayın ki, bizim geleceğimiz tamamen bizi bağlar. Ağzınızla balık da
yakalasanız Marksist-Kemalist tam bağımsız geleceğimiz kendi kontrolümüzde
olacak ve onu biz yazacağız. Sonuçta evrensel devinimin de diyalektiğidir bu.
İşte bu da sizlerin sonu olacaktır, muhteremler.
Çok uzun yazıları bende okurken
zorlanıyorum, haklısınız dostlar. Hele de Internet ortamında okuyacak bu kadar
çok malzeme varken. Ama ne var ki, son söze de biraz argüman sağlamak
gerekiyor. Lütfen bunu da çok görmeyelim...
Serendip
Altındal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder